Türkiye, uygarlık tarihinde 11 bin yıl geriye gidebileceğimiz ölçüde medeniyetlere ev sahipliği yapan bir ülke. Bu nedenle, en az 2 bin senedir bölgesel ve küresel üretimin ve ticaretin merkezi, kavşak noktası bir ülke olduğunu belirtebiliriz. Anadolu merkezli olarak bu topraklarda var olmuş imparatorluklar, üç kıtaya hükmedecek şekilde, Selçuklu'dan Osmanlı'ya 4 milyon km karelik bir alana dahi hakim olmuş. 2 bin yıl Asya-Pasifik ile Atlantik arasındaki en kritik önemdeki ticaret koridorlarına ev sahipliği yapmış; dönemin lojistik merkezleriyle, limanlarıyla, kara ve deniz koridorlarıyla bölgesel ve küresel ticarete kavşak noktası olmuş bir ülkeyiz.
2 bin yıl bölgesel ve küresel ticaretin üretim merkezi ve kavşak noktası olmuşsanız, bu topraklarda yaşamış uygarlıkların, devletlerin torunları olarak, üretim, ticaret ve lojistik kabiliyetleri silinmeyecek şekilde genetik kodlarımıza işlenmiş durumda. Bu nedenle, Türkiye, doğru bir lider ve etkili bir vizyonla doğru rotayı yakaladığı anda, binlerce yıldır DNA'sına işlemiş olan tüm meziyetlerini kullanabilir hale geliyor. Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son 17 yılda ortaya koyduğu liderlik ve vizyonla, dünya GSYH'sı ve küresel ticaretteki payımızı bir kez daha yüzde 1'in üstüne taşıdığımız; sonrasında yüzde 2 ve üzerine taşıyacağımız bir özgüveni yakaladık.
Ekonomik, askeri ve siyasi güç becerilerimizi, milli İHA ve SİHA'lar, muharip gemisi, denizaltı, tank ve elektrikli otomobil projelerinin; milli siber güvenlik alt yapısı, yazılım projelerinin sağladığı 'bilgi gücü'yle birleştirerek, Avrasya'nın 'oyun kurucu' ülkesine dönüştük. Gerçekleştirdiğimiz enerji, ulaştırma ve ticaret altyapı mega projeleriyle, Asya- Pasifik ile Atlantik arasındaki 'ağırlık merkezi' rekabetinde 'oyunu değiştiren' bir ülke olarak küresel ekonomi-politikte dikkatle takip ediliyoruz. Türkiye'nin 'etkin' pozisyonu, başardıkları, bir kez daha 4 milyon km karelik bir alandaki tüm ülkeler, tüm toplumlar için bir umut ışığı oldu. Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğe dayalı; 1. ve 2. kuşak komşu ülkelerle 'kazan-kazan' ilkesine dayalı; 'kapsayıcı' ve 'sürdürülebilir' kalkınma hamlemizle Avrasya'ya 'rol model' oluyoruz.
Başta Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), bilhassa Abu Dabi Emirliği ve onun 'düşmanca' telkinlerine uymuş bir Suudi Arabistan; onların desteğine ihtiyaç duyan Mısır'da bir diktatör, Türkiye'nin Avrasya'da başardıklarıyla gıptayla bakılan rol model bir ülke olmasını hazmedemiyorlar; 'kıskançlık krizi' içinde debeleniyorlar. Türkiye'nin mega ulaştırma projeleriyle, mega limanlarıyla, mega lojistik merkezleriyle küresel ve bölgesel ticaret koridorları savaşında öne çıkmasını engelleyecek her türlü komplonun içerisinde yer almaktan ne acıdır ki tereddüt etmiyorlar.
Çöllerde oluşturulan 'suni' vahalar ne kadar 'cazip' gözükse de, Türkiye'nin 2 bin yıllık üretim, ticaret ve altyapı kabiliyetleriyle, imkanlarıyla uzun soluklu rekabet etmek çok zor. Bu nedenle, 'düşmanlık' yerine, 'işbirliği'ne dayalı yeni bir rota için geç kalmamalarında yarar var.