Mümbiç'ten Kobani'ye, Fırat'ın doğusunu terör örgütlerinden, terör tehdidinden arındırmaya yönelik olarak yürütülen Barış Pınarı Harekatı, Türkiye'nin güney sınırlarında, 1. Körfez Savaşı'nın gerçekleştiği 1990'dan bu yana, Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinde oluşturulmaya çalışılan bir 'yapay devleti', terör örgütlerine dayalı bir devlet yapılanmasını kökünden ortadan kaldıracak operasyonların 2016 yılından bu yana ki üçüncüsü. Türkiye uluslararası hukuka dayalı olarak, ülke ve sınır güvenliğini sağlamaya yönelik kapsamlı bir operasyonu başarıyla yönetirken, sırf 30 yıldır Washington'a çöreklenmiş bir 'küreselci' yapının planları, hedefleri, emelleri çöküyor diye, Trump Yönetimi üzerinde 'aşırı yoğun' bir siyasi baskı oluşturarak, ABD Yönetimi'nin Türkiye'ye yönelik 'hukuksuz', 'haksız' yaptırım kararları aldırmasını elbette not aldık.
Söz konusu yaptırım kararlarıyla ilgili iki önemli tespit asla göz ardı edilmemeli. İlki, Cumhurbaşkanı Yardımcımız Fuat Oktay'ın ifade ettikleri, hiç bir yaptırımın sınırlarımızın ötesinden gelenden daha büyük bir tehdit olmadığı gerçeği. Bu nedenle, söz konusu olan Türkiye'nin bekası ise, ülkenin her karış toprağı ve sınırlarının güvenliği ise; bu amaçla yürütülen terörle mücadele operasyonlarını durdurmaya yönelik yaptırımların hiç bir önceliği olamaz.
Kaldı ki, Başkan Trump'ın, üzerindeki ağır siyasi baskıya rağmen, Türkiye'nin ülke güvenliğine yönelik operasyonuna yönelik yaptırım kararını 'rahatça' aldığı kanaatinde değilim.
Bu nedenle, ikinci bir başlık olarak, yaptırım kararının içeriğinin 'beklenenden' daha hafif kaldığı yönünde, piyasa diliyle yapılan yorumların işin 'felsefesi'ni kaçırdığını da görüyorum.. Tam anlamıyla, 'haksız', 'hukuksuz' bir yaptırım paketini devreye alan bir ABD Yönetimi, gerçek bir vicdan muhasebesiyle, bundan daha ağır bir yaptırım kararıyla, tarih önünde daha da ağır yargılanmaya da kendini mahkum eder. ABD ve AB, ne acıdır ki, Türkiye'yle ilişkilerinde, beşiği olduklarını iddia ettikleri demokrasi standartlarını ezen, anlamsızlaştıran adımlar atsalar da, için için bir 'ahlak' ve 'vicdan' muhasebesi bunalımı da yaşıyorlar.
Türkiye, 40 yıldır, hiç bir ülkenin maddi ve manevi olarak dayanamayacağı ölçüde etkili, soluksuz ve kararlı bir terörle mücadele başarısı ortaya koyuyor. 40 yıldır başımıza bela edilmiş olan 'terör'e rağmen, ekonomik ve siyasi istikrar için önemli başarılar ortaya koyduk. Bugün, terörü 'kökünden kurutmaya', 'tümüyle bitirmeye' çok yakınız. Türkiye'nin yakalayacağı 'terörsüz' istikranın özgül ağırlığı, Avrasya'nın vazgeçilmez küresel oyun kurucu ülkesi olma vasfımızı bir kat daha perçinleyecek. Bu nedenle, 'adaletsiz', 'hukuksuz' yaptırımlara değil, esas 'terörsüz' bir geleceğe odaklanalım.