Şimdi, başlığa bakıp, hemen "hoca, ne alakası var" demeyin; izah edeyim. Soğuk Savaş Dönemi ve 1990'lardaki 'çözülme' döneminde, ülkeler arasındaki politik ilişkiler, daha net bir ifade ile politik gerginlikler ülkenin iç ekonomik dengelerini bugünkü kadar etkilemezdi. Bu nedenle, merkez bankaları, ülke ekonomisinin iç dinamiklerinden kaynaklanan gelişme ve beklentilere bağlı olarak para politikasını belirlerdi. 2000'li yıllarla birlikte, Afganistan ve Irak operasyonlarıyla başlayan süreçte, pek çok küresel başlık, küresel ekonomi-politik gerginlikler ve ülkeler arasında karşılıklı yaptırımlara varan adımlar, bundan 30, hatta 20 yıl öncesine göre dahi ülke ekonomisini daha geniş ölçüde etkileyen başlıklara dönüştü.
Bu nedenle, günümüz dünyasında, Atlantik'ten Asya-Pasifik'e, tüm dünyayı ilgilendiren ekonomi-politik gerginliklerin tümü ülkelerin üretim, ihracat, istihdam ve büyüme performanslarını doğrudan etkileyen sonuçlara sebep teşkil etmekteler. Bu nedenle, ABD Merkez Bankası (FED) veya Avrupa Merkez Bankası (ECB) açısından ticaret savaşlarının, küresel mülteci sorununun, enerji arz güvenliğine yönelik tehditlerin ve her geçen yıl verdikleri zarar giderek katlanan büyük doğal afetlerin tümünün artık merkez bankalarının para politikası tercihleri üzerinde doğrudan veya dolaylı etkisi söz konusu. Bu başlıkların ülke ekonomisi üzerinde sebep olduğu sonuçları göz ardı eden her para politikası modellemesi ise başarısızlığa mahkumdur.
Bu nedenle, bilhassa ABD Başkanı Trump'ın kişisel inisiyatifi ve şahsi çabalarıyla, Türkiye-ABD ilişkilerinde son bir yılda gözlenen düzelme, iki 'müttefik' ve 'stratejik ortak' arasında şekillendirilen yeni bir gelecek ve bu pozitif adımların Türkiye açısından küresel çapta sebep olduğu olumlu algı ve bu olumlu algının Türkiye Ekonomisi'ne kademeli yansıması dikkate alındığında, TCMB'nin bir yıl önceki para politikası seti ile, bugünkü para politikası setinin aynı olması gerektiğini savunmak 'akla zarar' bir yaklaşımdır. Bu yeni ve olumlu tabloyu yakından gözlemleyen TCMB de, elbette ki, Türk Lirası'nın kredibilitesine yönelik olarak 'zorunlu karşılık oranı' aracı başta olmak üzere, temel para politikası araçlarında önemli, anlamlı ve gerekli dokunuşlar yapacaktır. Önümüzdeki günlerde, bu gerekli adımları yenilerinin takip edeceğini, proaktif adımların süreceğini birlikte göreceğiz.