Bir dünya düşünün ki, Varşova'da, ABD ve İsrail'in en üst seviyede temsil edildiği bir 'Orta Doğu'da güvenlik ve barış' konferansında, İsrail Başbakanı Netanyahu gazetecilere "hepimizin ortak çıkarı olan 'İran ile savaş' tartışılacak" diyor.
Sonra 'yanlış tercüme' denilerek, 'mücadele' kelimesi diye düzeltiliyor. Yetmiyor, söz konusu konferansın 'tesadüfen!' İran'ın İslam devriminin 40. yılını kutladığı tarihe denk gelmesi bir yana, Netanyahu'nun bu sözleri ifade ettiği gün İran'da gerçekleşen bombalı saldırıda 27 kişi yaşamını yitiriyor. İran Dışişleri Bakanı Zarif de, "İran'ın, 'Varşova sirkinin' gerçekleştiği gün terör saldırısına uğraması bir tesadüf mü?" diye mesaj paylaşıyor.
Peki bu noktaya nasıl gelindi? Hatırlayalım, ABD, 1990'lı yılların sonuna kadar, önde gelen Avrupa ülkeleriyle, modern uygarlığın temel değerlerinin 'referans noktası' olma rekabetini sürdüren bir ülkeydi. Ancak, ABD'nin o dönemki dışişleri bakanı Powell'in, sonrasında pişmanlık duyduğunu itiraf ettiği, BM Güvenlik Konseyi'ndeki 'Irak'a operasyon' şovu, 2003'den itibaren ABD'nin uluslararası sistemdeki hegemon gücünün, itibarının sorgulandığı ve tepkilerin tırmandığı bir 15 yılı beraberinde getirdi. AB tarafında ise, yükselen 'aşırı sağ' eğilimler ve 'İslam karşıtlığı'nın sebep olduğu kırılmalar, Avrupa'ya da benzer bir itibar kaybı getirdi. Buna rağmen, AB, Rusya, İran gibi başlıklarda, ABD'yle aynı ölçütte 'kibirli' bir politika izlemekten de uzak durmaya çalıştı.
Aynı gerekçeyle, Varşova'daki toplantıya AB'nin düşük düzeyde katılımından zaten hiç haz etmemiş olan ABD Başkan Yardımcısı Pence ise, Avrupalı müttefiklerine, İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çekilmeleri çağrısı yapmasının yanı sıra; AB'nin İran ile ticari ilişkilerini kolaylaştırmaya yönelik yeni ödeme sistemleri projesini de, ABD'nin yaptırımlarını bozmaya yönelik bir girişim olarak nitelendiriyor. Yetmiyor, Avrupa ve ABD'nin arasının daha faza açılmasına yol açacağı uyarısında da bulunuyor. Bu esnada, Soçi'de bir araya gelen Rusya, Türkiye ve İran liderleri ise, Suriye'nin geleceği ve kalıcı barış için tarihi fırsatların önünün açıldığı mesajını birlikte dünyaya duyuruyor.
Eğer ABD'nin niyeti 'savaş makinesi' üzerinden ABD ekonomisini kurtaracak yeni 'savaş pazarları' oluşturmak ise, Orta Doğu'da Suudi Arabistan-BAE-Mısır-İsrail ittifakı ile İran arasında bir savaşı tetiklemek ise, böyle bir arayışın küresel petrol fiyatlarında sebep olacağı sıçramanın ABD halkına 'hayli pahalı' bir akaryakıt fiyatı olarak döneceği ve Cumhuriyetçi Parti ile Trump yönetimini hayli zora sokacağı aşikar. O halde, ABD halkına ucuz petrol bulmak gerekiyorsa, Venezüella'da iktidar değişikliğini bir an önce gerçekleştirip, ABD'yi ucuz petrole kavuşturmak gerekmekte. Sözün özü, İran başlığı doğrudan Venezüella'yla da bağlantılı