2008 küresel finans krizi patlak vermezden hemen önce ve sonrasında, öncelikle Uluslararası Para Fonu (IMF), ardından da Dünya Bankası'nın, benzer uluslararası ekonomik kuruluşların raporlarına yansıyan önemli bir kavram 'ayrışma'ydı (decoupling). Bu kavram, küresel finans krizine sürüklenen ABD ve AB ekonomilerinden 'ayrışarak', Çin'in lokomotif ülke olduğu Doğu ve Güney Doğu Asya ekonomilerinin küresel ekonomi-politik gelişmelerden 'etkilenmeyecekleri' bir tempo, performans yakaladıkları anlamına geliyordu. Çin, Hindistan, Güney Kore, Malezya ve Endonezya gibi önceliği olan ülkelerin, küresel finans krizinden etkilenmeyecekleri bir ekonomik performans yakaladıkları düşünülmekteydi. Ancak, küresel finans krizinin patlak vermesinden sonra geride bıraktığımız 10 yıl, Asya ekonomileri açısından 'ayrışma'nın iddia edildiği ölçüde mümkün olmadığını ortaya koydu.
Bu süreçte, ABD Merkez Bankası'nın (FED) ülke ekonomisini toparlamak adına yürüttüğü genişletici para politikasına olumlu tepki veren ABD ekonomisine ve gecikerek de olsa toparlanan AB ekonomilerine rağmen, Çin gibi önde gelen gelişmekte olan ülkelerin ABD ve AB pazarına gerçekleştirdikleri ihracat, toplam ihracatları içerisinde yüzde 33'den yüzde 26'ya geriledi. Oysa, AB ve ABD gelişmekte olan ekonomiler için hala en kritik önemdeki ihracat pazarı. Bu nedenle, ABD ve AB ekonomilerinde hayli zaman almış olan toparlanmanın yanı sıra, Başkan Trump'ın tetiklediği küresel ticaret savaşı, esasen Çin, Güney Kore, Hindistan gibi önde gelen Asya ekonomilerinin aslında sürdürülebilir, kalıcı bir 'ayrışma' süreci oluşturamadıklarını da gösterdi.
Bu nedenle, hem Çin, hem Güney Kore, hem de Hindistan için de artık ekonomik hayat fazlasıyla 'keyifsiz'.
Türkiye açısından ise, bir 'ayrışma' süreci ise, AB ağırlıklı bir ticaret ve finans kanalı bağımlılığına bağlı olarak zaten 'hayli' zordu. Bu nedenle, Türk ihracatçısı, Türk iş dünyası batılı ülkelerle olabildiği ölçüde ticaret ve finans kanalını güçlü tutmaya çalıştı. Bu nedenle, 168,1 milyar dolarla yeni bir ihracat rekorunun kırıldığı 2018'de, Avrupa pazarının Türkiye'nin ihracatındaki payı hala yüzde 50. Dünyanın sıklet merkezi ne kadar 'Asya-Pasifik'e kayıyor olsa da, 'Atlantik' cephesi, yaptığı ithalatla, hala dünya ticaretini ayakta tutan coğrafya. Bu nedenle, önde gelen gelişmekte olan ülkelerin ekonomik performansta 'ayrışma'yı bir başka bahara ertelemeleri gerekecek.