Dün açıklanan haziran ayı sanayi üretim verileri sonrasında, önemli bir detay, yüksek teknolojiyle üretim gerçekleştiren sanayi alanının hem takvim etkisinden arındırılmış yıllık değişimde yüzde 17.9, hem de mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış aylık değişimde yüzde 6.6 ile önemli bir üretim başarısına imza attığını gözlemledik. Açıklanan verilerin ışığında, 2017 yılının aynı ikinci çeyreğine göre sanayi üretiminin yüzde 5,34'lük bir artış yakalaması, yılın ikinci çeyreğine dair 10 Eylül'de Türkiye İstatistik Kurumu'nun açıklayacağı GSYH büyüme hızı oranına dair tahminimizi yüzde 4.11 ile 5.27 aralığında şekillendirdi. Bununla birlikte, tahmin aralığımın orta noktası anlamında, yüzde 70 olasılıkla GSYH büyüme hızı 2. çeyrek tahmin aralığımın yüzde 4,55- 4,69 olduğunu ifade etmek isterim. Bu da, yine yüzde 70 olasılıkla, 2018'in ilk yarısında Türkiye'nin yüzde 5.5-6 arası bir büyüme hızı oranı yakalamış olduğu anlamına geliyor.
Haziran ayının önemli bir kısmının ramazan ve ardından bayramla geçtiğini dikkate aldığımızda, temmuz ayı sanayi üretim verisinin, bir ölçüde rekor kırmayı sürdüren ihracat performansıyla yine yüksek gelebileceği söylenebilir. Ancak, nasıl ki, 15 Temmuz 2016'da, FETÖ hain darbe girişiminin gerçekleştiği temmuz ayında negatif bir sanayi üretim değişim oranı gözlemlediysek, ABD yönetiminin içine çöreklenmiş ve Beyaz Saray'ı da kontrolüne almış küreselci derin yapıların döviz kurları üzerinden Türkiye'ye karşı yürütmeye kalktığı 'ekonomik darbe girişimi' nedeniyle, ağustos ayında sanayi üretim verisinin negatif gelme olasılığı göz ardı edilmemeli. Bununla birlikte, Hazine ve Maliye Bakanımız Albayrak'ın orkestrasyonunda, tüm ekonomi yönetimi kurumlarının etkili ve başarılı bir şekilde yürüttükleri 'ekonomik operasyon'u bertaraf etme adımlarının döviz kurlarında sağladığı sakinleşmenin ve uluslararası finans piyasası profesyonellerine yönelik olarak yürütülen iletişim stratejisinin olumlu etkilerini kısa sürede gözlemledik.
ABD'nin tetiklediği 'Yıldız Savaşları', Beyaz Saray yönetiminin saldırgan ve küstah tutumunun da bir sonucu olarak, Türkiye ile AB'nin lokomotif ülkeleri Almanya, Fransa ve İtalya, Rusya, Çin, Katar arasında, ABD'nin saldırgan tavrının dünya ekonomi-politiğine verdiği ağır zarar noktasında 'istişare' ve 'birlikte hareket etme' motivasyonunu da hızlandırmış durumda. Bu noktada, Türkiye'nin gerek AB, gerekse de yeni ihracat pazarlarıyla ticaretini, turizm ilişkilerini güçlendirmesi, tasarruflara ağırlık verdiği bir dönemde, Türkiye'nin cari açığının gerilemesine de pozitif yönde yansıyacaktır.
Büyümemizi makul bir düzeyde tutarak, önümüzdeki 1 yılı ekonomide 'sathı müdafaa' formatında yöneteceğiz.