Türkiye Ekonomisi için ekonomik büyümenin ne anlama geldiğini ekonomi- politik cepheden okuyamayan kimi yerli ve yabancı ekonomistler, Türkiye Ekonomisi'nin büyüme performansına takmış durumdalar; daha da garibi ekonomimizde yaşanan son gelişmeleri, örneğin aşırı kur hareketleri ve enflasyondaki katılaşmayı ille de büyümeye bağlamaktalar. Bunun için bir ifade de bulmuşlar: Türkiye 'ne olursa olsun, büyüyelim'den vazgeçmeliymiş. Türkiye'nin büyüme dinamikleri eğer enflasyonist bir etkiye sebep olacak ise, bunun talep enflasyonu bazlı olması gerekir. Oysa Türkiye 1.5 yılı aşan bir süredir, 20 aydır maliyet enflasyonu baskısı yiyen bir ekonomi. Bunun nedeni de ilk etapta kur değil. 15 Temmuz hain darbe girişiminin kamu mali disiplini üzerindeki etkilerini bertaraf etmek adına, kamu gelirlerini artırıcı ek tedbirlerle yurt içi ÜFE'nin, maliyet enflasyonunun önemli bir göstergesi olan endeksin yükselmeye başladığını gördük.
Aynı esnada, küresel petrol fiyatlarının, 2016 başına 30 doların altında başlamış iken, bir varil petrolün fiyatının yine 18-20 ay önce 50 doların üzerine taşındığını ve akaryakıt fiyatlarındaki artışın maliyet enflasyonu etkisini de hesaba katın. 2016'nın son 4 ayı ile, 2017'nin bütününde, Türkiye fiyat esnekliği düşük olan hammadde ve yarı mamullerde fiyat ayarlamalarını iyi yönetemedi; mali disiplin adına yapılan vergi ve vergi dışı normal gelir ayarlamaları ve ithalata getirilen ek vergiler ve kısıtlamalar da maliyet enflasyonu üzerinde artırıcı bir etkiye sebep oldu. Bu esnada, Türk halkının destansı direnişi ile bertaraf edilmiş olan hain darbe girişimi sonrasında, yine halkımızın büyük özverisiyle, 15 milyar dolar düzeyinde bozdurulan DTH ile, döviz kurları kontrol altındayken, Moody's'in tartışmalı not indirimiyle, döviz kurlarındaki hareketlilik de arttı ve kur artışları da maliyet enflasyonunu tetikledi, besledi.
Türkiye, mali disipline, istihdama, ekonominin dinamiklerine pozitif katkı sağlayan bir büyüme patikasında yoluna devam ediyor. Türkiye'nin 'ne olursa olsun büyüme'nin derdinde olduğu iddiası, ancak son 1.5 yıllık enflasyon trendine bir katkısı varsa gündeme getirilebilir. Türkiye'nin mega proje yatırımlarına, özel kesim dinamizmine ve net ihracata dayalı büyümesi iyi okunmalı. 24 Haziran sonrası yakalanacak siyasi istikrarla, kamu yatırım harcamalarının büyümeye katkısı göreceli azalırken, özel sektör yatırımlarındaki yeni sıçrama, hamle, büyümenin enflasyonla mücadeleye katkısını daha da perçinleyecek. Türkiye'nin makro sorunlarının, maliyet enflasyonu ve cari açığın gerekçelerini doğru okuyup, Türkiye'yi büyüme patikasından uzaklaştırmamamızda sonsuz yarar var. Maliyet enflasyonu ve cari açığı esas yapısal reformlar çözecek.