Ömrümün hiç değilse kırk yılını Türkiye üstüne düşünerek, çalışarak geçirdim. Olabildiğince geniş bir açıdan bakmaya çalıştım Türkiye'ye. Onu başka ülkelerle mukayese etmeye gayret ettim. O değerlendirmelerde teoriyi yanımda tuttum.
Bütün bunlardan sonra Türkiye kadar kafası karışık ikinci bir ülke daha görmediğimi rahatlıkla dile getirebilirim. Bu fikrimi de Oryantalizm denen o belanın batağına düşmeden oluşturuyorum.
Çünkü bu kafa karışıklığını ben Türkiye'nin aleyhine değil lehine görenlerdenim.
Bizim mayamız, dokumuz bu. Ne yaparsak yapalım onu bu gerçeğin içinden çıkaracağız.
***
Bizi kendi içimizde bu derecede karmaşık hale getiren unsurlardan biri değil başlıcası
Avrupa konusu.
Daha doğal bir şey olamaz. Bugünkü
modernleşmemizi Batı/ Avrupa ekseninde oluşturduk.
Tanzimat'la birlikte başlayan oluşum
Cumhuriyetle ve Kemalizmle birlikte neredeyse geriye dönüşsüz bir realite haline geldi.
Bugün ister
Kemalist deyin, ister
ulusalcı deyin o kesimin temel değer yargılarını
oluşturan eksen budur, Batıdır. Laiklikten
operaya kadar her alanda o çevre Batıyı
bütün kurumları ve kuramlarıyla benimsemiştir.
Hatta onu
tabulaştırmıştır da denebilir.
Sakın yanlış anlaşılmasın. Ben de kişisel olarak Batının çok büyük, asla ihmal edilemeyecek bir
birikim olduğunu düşünürüm.
Her alanda Batı eşsiz değerler yaratmıştır.
Köken, kaynak tartışmalarına girmeye de hiç gerek yoktur.
Weber bu gerçeği yerli yerine oturtmuştu. Batının mükemmeliyet seviyesine çıkardığı her şey
Batı dışında oluşturulmuştur ama işte, Batı ona o
mükemmellik ve sistemik özelliğini kazandırmıştır.
***
Batıyı Türkiye'de
bu kabul dışında ele alan çevreler bellidir.
Muhafazakâr, mütedeyyin taban Batı yüceltmesine karşıdır.
Batıya
eleştirel ama belli kabullerle yaklaşanlar olduğu gibi o düşünce dünyasında Batıyı
kesinkes reddedenler çoğunluktadır.
AB tartışması da bu noktada doğar.
Batıyı
yadsıyan çevre onun üst kurumu olan AB'yi mi benimseyecektir? Böyle bir şeyi düşünmek dahi abestir.
Peki
Kemalistler/ Batıcılar? Onlar için
AB bir '
çıpadır.' Neredeyse onsuz olmayacak, onsuz yapamayacağımız bir varlıktır AB.
O nedenle de bu düşüncede olanlar
Batıyı ve AB'yi kökten eleştirenleri karşılarına alır.
Daha doğrusu karşılarında görür.
***
Acaba öyle mi? Dedim ya kafalar karışıktır diye, işte bir örnek,
Kemalist/ulusalcı çevrelerin neredeyse en parlak ismi, kuramcısı, ideoloğu
Attila İlhan.
Bizim 1970'lerin başında daha çok bir edebiyat eleştirisi kitabı olarak okuduğumuz, abimizin sonradan eklemelerle politik bir içeriğe kavuşturduğu
Hangi Batı kitabının elimdeki baskısına aldığı ve
İleri dergisine verdiği röportajda şu söylediklerini görelim.
Türkiye AB'ye girmeli mi sorusu karşısında irkiliyor ve 'hayır, hayır.
Türkiye'nin AB'de işi yok. AB aslında çok usturuplu bir şekilde ayarlanmış bir
Alman Yeni Nizamı'nın tekrar kuruluşudur.' Tamam mı?
Devam ediyor: 'Biz Avrupa devleti olabiliriz, ama
biz Avrupalı değil Asyalıyız. Bizim için en doğrusu bir Avrasya politikasında köşe taşlarından biri olmaktır (s. 262 ve 264-İş Bankası Yayınları).
Daha bunun gibi onlarca alıntı yapabilirim kendisinden. Zaten İlhan bu yaklaşımıyla Batılı klasiklerin çevrilmesini de eleştirdi.
Üstelik kendisini de
Kemalist olduğu kadar
Marksist diye tanımlıyordu. Ama siz söyleyin, şimdi
Kemalist çevreler buna ne diyecek ki, ben bu görüşe zerre kadar katılmıyorum.
Evet, kafası karışık Türkiye'nin, hiç değilse bazılarının...