Bizim kuşak başlangıçta Süleyman Demirel'i hiç sevmezdi. Bugün karşıtlarının Erdoğan hakkında söylediği her şeyi Demirel hakkında dile getirirdi. Bu çevreler kendilerini eşanlamlı sayarak solcu, Kemalist, Atatürkçü diye tanımlardı. Demirel ise sağcıydı. Demirel karşıtları, 1960 darbesi gibi 1971 darbesini de sevinçle karşılamıştı. Hem (aşırı) soldan hem Demirel'den kurtulacaklardı.
Sağ ise ters ayakta yakalanmıştı. Bir yanda 1960'tan beri oy verdiği iktidarlar darbelerle, yani asker tarafından 'gönderiliyordu' bir yandan da o kesim, yani milliyetçi, mukaddesatçı (o zaman muhafazakâr kavramı yoktu) taban, kendisini ordunun savunucusu, destekçisi olarak görüyordu.
***
Derken iki şey oldu.
1971 darbesine
Ecevit karşı çıktı. Onu kendisine ve başında bulunduğu '
ortanın solu' hareketine yapılmış saydı.
Demirel sıkıştı. Düşünün, eğer bu darbe kendisinin de o kadar karşı olduğu
sola karşı yapılmışsa savunması gerekirdi. Ama aynı darbe kendisini de 'götürmüştü', karşı olmak zorundaydı. Bu defa o, yavaş yavaş darbeye karşı çıkmaya, darbenin gerçeğini anlamaya başladı. Ama bunu kendi yöntemlerine uygun biçimde yaptı. Hem
12 Mart sonrası kabinelerde yer aldı, hem de 12 Mart kabinelerine cephe aldı.
Ama bir gerçek vardı: kendisine oy veren tabanın önemli bir bölümü o sırada
Ecevit CHP'sine kaymıştı. '
Kara Oğlan' bir de darbeye hemen karşı çıkınca,
1973 seçimlerini kazandı. Bununla birlikte, seçim ertesinde, ordu hâlâ "benim dediğim olur" düşüncesiyle,
GKB Gürler'i Cumhurbaşkanı seçtirmeye kalkınca
Ecevit-Demirel anlaştı, Gürler dışarıda kaldı, darbe aşıldı.
***
Bütün bunlardan sonra ayağı suya eren
Demirel oturup düşündü, '
darbenin arkasında Amerika vardır' dedi. Hem kendisi söyledi, hem Dışişleri Bakanı
Çağlayangil'e söyletti. Gerekçelerinin özeti, '
ABD'nin dediklerini yapmamak',
Rusya'yla yakınlaşmak idi.
Bu
Amerika meselesi daha önceki ve sonraki darbelerde de gündeme geldi.
Sam Amca'nın darbelerdeki mevcudiyeti neredeyse milimetrik olarak kanıtlandı. Üstelik bu defa
hem sol hem de sağ birlikte
ABD'nin parmağı var demeye başladı. Ben de bu görüşün yıllar yılı şedit bir savunucusu oldum, şedit darbe karşıtlığımın yanı sıra.
***
Bugün de sonuna kadar inanıyorum ki,
ABD işin içindedir.
İncirlik'in kullanıldığı bir darbe girişiminden ABD'nin haberinin olmayacağına, hatta
darbe hazırlıklarını bilmeyeceğine kargalar bile güler. Darbe sonrası Amerikan basınında çıkan yazılara bakın. ABD darbeyi 15 Temmuz gününün, darbe öncesinin mantığı ve yaklaşımıyla ele aldı. Erdoğan'a kızgındı. Sustu, bekledi, gözledi, ölçtü, biçti,
olmayacağını görünce "karşıyız" dedi.
Bu sadece bir
Erdoğan-Amerika meselesi değildir. Aynı zamanda
dünyanın bu bölgesinin nasıl tasarlanacağıyla ilgili bir konudur. Ayrıntılarını yavaş
yavaş öğreneceğiz. Ama görünen köyün
kılavuz istemediği de aşikâr.
Şimdi mesele başka bir noktaya kayıyor. ABD'nin etkisini, tutumunu biliyoruz da bundan sonra ne yapacağız? Soruyu,
Bülent Ortaçgil'in şarkısındaki sorulara bir yenisini ekleyerek öyle sorayım, '
küsmeli mi, küsmemeli mi'?
Cevabı cuma günü verebilir miyim?...