Bu konuyu kendine dert edinen bir numaralı insan Güven Sak. Senede birkaç yazı yazıyor. Ben de her defasında onun hatırlatmasıyla konuyu bu köşeye aktarıyorum. Sonuç değişmiyor, Türkiye İngilizce konuşamıyor. Salı yazısında (Radikal) gene bu meseleyi ele almıştı. İlginç bir araştırmaya değiniyordu. Çıkan sonuçlar içinde biri dikkatini çekmiş. İlkokul öğrencilerinin % 21'i bildiği İngilizcenin başlangıç seviyesinde olduğunu söylüyor. Lise düzeyinde bu oran daha da artıyor: % 34. Meslek okullarında ise % 50. Sak haklı olarak, bu kadar eğitimden sonra nasıl hâlâ insanlar İngilizceyi başlangıç düzeyinde bildiğini söyler diye sorup yanıt veriyor.
Sak'a göre yanıt eğitim yöntemi. Okullarda İngilizce değil gramerinin öğretilmesidir sorun, diyor. Her defasında başlangıç seviyesinden yola çıkıp yeniden aynı şeyleri öğretmek insanları hep aynı düzeyde İngilizce bildiği yanılsamasına, daha doğrusu gerçeğine, götürüyor.
Bu çok ağır durumun müsebbibi de, gene Sak'a göre Talim Terbiye Kurulu. Yakınıyor. 2014'te bu askeri, otoriter, disipliner kavramla tarif edilen bir kurum eğitime yön veriyor. Özgürlük duygusu, analiz yeteneği, eleştiri melekesi kazandıracak süreç olan eğitim "talim ve terbiye" dairesinde biçimlendiriliyor. Korkunçtan daha korkunç! Karşımızda gerçek manada Ortaçağ skolastisizmi var, eğer bu ad geçerliyse.
Bu bir yana, gelelim, daha önce de değindiğim bir noktaya. İngilizce bilmek önemli mi? Önemli olmanın ötesinde hayati bir kazanım. Dünyanın iletişim dili İngilizce; evrensel anlaşma aracı. O dili bilmek, daha çok para kazanmak, daha iyi iş bulmak, daha iyi yaşamak, dünya vatandaşı olmak demek.
Daha önce değindiğim, Sak'ın da hakkında yazdığı, birçok araştırma İngilizce bilen toplumların ekonomik gelişme sıralamasında daha yukarıda olduğunu ortaya koyuyor. Yani, eğitsel veya kültürel bir girdiden değil, dosdoğru, ekonomik girdiden söz ediyoruz. İngilizce bugün bir kapital; insanları küreselleşmenin olanaklarına açan, onlara evrensel planda yatırım olanağı veren bir sermaye.