Cemaat veya Hizmet geri çekiliyor. Hoca Efendinin yaptığı son açıklama ilk büyük çarpışmadan sonra tarafların mevzilerine geri döndüğünü gösteriyorsa da hükümet kanadının çok alan ve mesafe kazandığı açık.
Zaten başından beri akıllı bir strateji izledi hükümet. Dershaneler gibi hassas bir noktaya yönelerek, Hizmetin büyüklüğünü, gücünü ve ihtirasını kamuoyuna teşhir ederek müthiş bir moral üstünlük kazandı. Cemaatin bunu göremeyerek mücadeleyi cepheden kabul etmesi ve onu bu derecede keskinleştirmesi yanlıştı kendisi bakımından, o yanlışa düştü. Şimdi hayli sarsılmış, savrulmuş ve sancılı olarak, yaralı bir biçimde geriye çekiliyor. Bundan sonrası taktik savaşları.
***
Peki neydi bu savaş, sorusuna cevap olarak ben biraz daha farklı bir yorum geliştireyim.
Şerif Mardin, Türkiye'deki
tarikatlerin ve cemaatlerin bir
halk İslamı (volk Islam) oluşturduğunu söyler. Bu kurumlar devletle toplum arasındaki "
aracı" kurumlardır. Devletin topluma dönük
şiddetine bir çare olduğu gibi, devletin eksik bıraktığını tamamlayan olanakları sunarlar. Bunu elbette
İslami bir ideoloji etrafında yaparlar ve elbette İslam da bir siyaset olarak onlarca farklı parçaya ayrıldığı için o parçaların her biri teker teker kendi anlayışı doğrultusunda varlığını bu yoldan sürdürmeye çalışır.
Cemaatin, Türkiye'de, devletin dine karşı zaman zaman çok şedit tavırlar geliştirdiği dönemlerde bilhassa etkili olarak devreye girdiği ve 20. yüzyılda şu yukarıda saptadığım çerçeveyi oluşturan bir gayretin içinde olduğu belli. Üstelik bu kurum
Said-i Nursi çizgisinden gelerek gayet
pozitivist, hatta modernist bir anlayış içinde kalmıştır. Bilimle arasında çelişki olması bir yana onu var gücüyle savunmuştur. Sadece
Fethullah Hocanın vaazlarında kullandığı kelime dağarcığı bunu anlamaya yeter.
Bizzat Başbakan tarafından dile getirilen o "
paralel yapı" meselesi bu açıdan bakınca yerden göğe kadar doğrudur. Geldikleri "
Anadolucu", "
milliyetçi", zamanında "
Komünizmle Savaş Derneği" ideolojisi bu kesimi açık bir şekilde milliyetçi bir pozisyonda tuttuğu ve "
devlet" bu kesimin zihninde
mitolojik ve Tanrısal bir mana taşıdığı için hareket devletle çatışmaktan kaçınmış, onu temellük etmeyi kendisine hizmet hedefi olarak seçmiştir. Dolayısıyla devlete yerleşecek, devlette vazife görecek kesimleri kendi ideolojik anlayışı, kavrayışı yönünde kendi kurumlarında şekillendirmek hareketin ana amacıydı.
***
Şaşacak bir şey yok.
Devlet-toplum ilişkisi dünyanın her yerinde bu türden
mikro ve aracı kurumların örüntüsüdür. Bu iş ABD'de de böyledir, dünyanın bir başka yerinde de. Devlet sonunda demokratik seçimle onu elde edenin ve yönetenin ideolojisi doğrultusunda biçimlendir. Anayasa buna temel kısıtlamaları, hiza ve istikamet işaretlerini getirir. Gerisi belirttiğim ilişkidir.
***
Şimdi yaşananlar
Anadolu'da (
Türkiye'de değil) tarih boyunca olanlardır. Yani, hükümet bir kere daha
dinsel bir hareketi devlet dairesi içine alıyor.
Devletin dini kontrol etmesi şeklinde tarif edilen
geleneksel refleks burada bir kere daha ortaya çıkıyor. Hükümet zaman zaman çok yakınlaştığı, hatta her zaman
aynı düsturlara sahip olduğu bir kesimi şimdi kendi özerkliğinden koparıp kontrolü içine yerleştirmek çabasında. İktidar olmanın gereğini bir başka düzeyde yerine getiriyor. Buna zorlandı. Bütün Osmanlı tarihi boyunca cereyan eden hareket kendi şartları içinde bir daha tecelli etti.
Bundan sonrası çok açık: Cemaatin kendi alanındaki serbestisi devam etmeyecek. O da bundan daha fazlasını yapmak istiyorsa
siyasallaşacak. Buna çok zor karar verecek. Hatta belki gene dikkatle kaçınacak o konumdan fakat eskisi kadar rahat olmayacağını bildiğinden bir dönemeç daha alacak.
Yaşayan görecek!