Atatürk'ün "pozitivizmi" konusunda yeterince bilgimiz var. Büyük ihtimalle Abdullah Cevdet'in yayınladığı, Alman "vulger" materyalizminden etkilenmiş İçtihad dergisini okuyordu. Orada Kılıçzade İsmail Hakkı Bey'in 1912'de "Pek Uyanık Bir Rüya" başlığıyla yayınladığı "Batılılaştırıcı" devrim önerilerinden haberdardı. Sonradan o zatı milletvekili yapmış, karşılaştığında da "kaçıncı devrimdeyiz" diye kendisine takılmıştı.
Olaylar bu derecede basit değildi. Olamazdı da. 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başında bilim ve ideolojiler dünyası fokur fokur kaynıyordu. 1916'da Güneydoğu Cephesinde tuttuğu günlükte okuduğu kitaplar ve düşünceleri var. 22 Kasım 1916'da "Erkânıharp Reisi" ile konuşuyor ve "tesettürün lağvı (örtünmenin kaldırılması) ve hayatı içtimaiyemizin ıslahı"nı (toplumsal yaşamımızın iyileştirilmesi) tartışıyor. Defterine yapılması gereken üç madde yazıyor kadınlar hakkında birisi çok önemli "Kadınlara serbestisini vermek."
O arada Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi'nin Allah'ı İnkâr Mümkün müdür isimli kitabı var elinde. O dönemlerde kıyametler koparan Reinhardt Dozy'nin kitabı, Abdullah Cevdet'in çevirisi, Şehbenderzade'nin ona cevap mahiyetinde kale aldığı Tarih-i İslam ve bu kitap düşünülürse Mustafa Kemal'in bilinç dünyası hakkında epey bir fikre varılabilir. Hele bir de Mehmet Emin'le Tevfik Fikret'in şiirlerini o günlerde mukayeseli okuduğu, bunları dil yönünden eleştirdiği hatırlanırsa... Kısacası bir entelektüel Mustafa Kemal var ve bu onun "pozitivist- materyalist" dünyası.
***
Peki, "
halkçı/ Anadolucu" Mustafa Kemal hakkında ne biliyoruz? Doğrudan hemen hemen hiçbir şey. Bu konuda kaleme aldıkları ortada. Fakat hazırlık dönemine ait yeterli bilgi yok. Oysa
CHP'nin
Altı Okundan biri olan Halkçılık,
İttihat ve Terakki'nin de gündemindeydi ve Rus "
Narodnikleri"nden bu konuda hayli etkilenilmişti. "
Solidarizm" (Dayanışmacılık) üstünden gelişen bir kavramdı ve
Ziya Gökalp, solidarizmi, "
sınıf yok meslekler var" şeklinde özetliyordu. Kemalizm de bunu benimsedi, Halkçılık babında.
Ama şimdi
Metin Çınar'ın
Anadoluculuk ve Tek Parti CHP'de Sağ Kanat isimli kitabında (İletişim Yayınları) bir kere daha gündeme getirilen başka bir görüş var.
Halkçılık, aynı zamanda
Anadoluculuk ile iç içe geçmiş bir kavramdı ve hayli zamandır tartışılıyordu. Bu tartışma romantik bir anlayışla Anadolu'ya geçmek, halkla bütünleşmek düşüncesiydi. Dalga dalga yayılıyor, farklı dergilerde ifade ediliyor,
Turancılığa karşı zaman zaman bir "panzehir" olarak öne sürülüyordu. Ve elbette bütün bu tür düşünce sistemleri gibi farklı türleriyle politik sağda ve solda yankılar ve taraftar topluyordu.
***
Netice şu ki, muhtemelen
Karabekir gibi kumandanlar Anadolu'ya daha ziyade askeri niyetlerle gidiyordu. Karabekir Paşanın
Mütareke dönemindeki ısrarı saikini açıkça gösteriyor. Ama Mustafa Kemal'in Anadolu'nun bağrında,
Ankara gibi unutulmuş bir küçük kasabada devlet kurmaya çalışmasının, orayı merkez seçmesinin altında daha ziyade bu
Anadoluculuk (romantik) düşüncesi yatıyordu.
Bu yaklaşım 20. yüzyılın diğer devrimcilerinde,
Che'de, hatta 1965'in
Mao'sunda dahi vardı: her şeye sıfırdan, yeniden, katışıksız, saf ve som bir biçimde başlamak. Bir
tabula rasa, "beyaz sayfa" özlemi.
Anadolu'ya geçiş ve orada kalmak bu düşüncenin uzantısıydı. Ama o Halkçılığı M. Kemal, pozitivizmin
aydın öncülüğüyle biçimlendiriyor, halkın ancak aydınların önderliğinde "geliştirileceği" kanısını taşıyordu. Çetrefil, eklektik bir düşünceydi ve
Cumhuriyet bu zemin üstünde şekilleniyordu. Hele bir de o çadırlarda "
Kemal Beyin (Namık Kemal) Makalat"ını okuduğunu düşünürsek...
"
Anadolu İsyanı" başlangıcında romantik bir "
devrimci" hamleydi. Onu somut bir
rejime dönüştüren
Mustafa Kemal'in kıdemli bir Osmanlı Paşası olması, en zor zamanlarda bile "sistemle" ilişkilerini sürdürmesi, yanında gene o "eski" sistemle tümleşik insanların bulunmasıydı.
Mustafa Kemal bir "commandante"ydi...