Daima iki çehresi oldu Ergenekon'un. Bir yanda mahkemenin usul hatalarından söz edildi. Daha da tartışılacak. Böyle bir sorunun olmadığını söylemek imkânsız görünüyor. Kaldı ki, muhtemelen Yargıtay'da ele alınacak usul hatalarının yanında dava kapsamı alabildiğine genişletilerek işin farklı mecralara taşmasına yol açıldı.
Usul hukukun temelidir. O açıdan en küçük bir kuşkuya, tereddüde yer bırakılmamalıdır. Yapılmadı. Üstüne bir ölçüde gölge düştü kararların. Bu yönde bir sorun varsa ve bugünkü kararlar o sorunla teşekkül etmişse "temyiz var" demek yetmez.
Sonunda insan hayatını konuşuyoruz. Hepsinden önemlisi de davanın Özel Yetkili Mahkeme'de görülmesiydi. Bu davalar sivil mahkemelerde ele alınmalıydı.
Fakat Ergenekon'u bu noktaya sıkıştırmak, şimdi bazı gazetecilerin kendilerini avukat yerine koyup, kanal kanal dolaşarak usul hatalarından söz edip işin gerisinde yatan gerçeği karartmaya çalışması da aklın alacağı bir şey değil. Haksızlığa isyan etmek başkadır, yanlışı tashih etmek için uğraşmak başkadır, o yoldan gerçeği örtmek, yönlendirmek, bilinçleri bulandırmak başka.
Bir eski Genelkurmay Başkanı'na ve karargâhına terör örgütü kurmak suçlamasıyla müebbet hapis cezası vermek elbette bir toplumu ürkütür. Tabirlerde, tariflerde hata yapılabilir. Abartmalar, yetersizlikler olabilir. Ama bu da büyük resmi görmeyi engellememeli.
***
Ne yazık ki, Ergenekon'un bir gerçeği var. Bir
Ergenekon gerçeği var. O gerçeği tarihten, Türk siyasetinin yapısal özelliklerinden ayırmak, ayıklamak olanaksız. Birbirlerinden çok farklı olsalar da gelip aynı nehre akan
Balyoz ve
Ergenekon davalarının maksadı, açık/örtülü anlamı
darbeydi, darbecilikti.
28 Şubat'ta başlatılan,
27 Nisan'a aktarılan hareket bir "
son darbe" arayışına dönüktü.
AK Parti gibi belli bir kitleyi, tabanı temsil eden partinin karşısında,
temsilcisi olmayan Kemalist- Cumhuriyetçilaik bir kitleyi, o dönemin
Genelkurmayı ve onun yörüngesindeki
CHP ile kapsamayı istediler, düşündüler, denediler. Olmadı.
Ayrıca
Danıştay saldırısı var,
çetelerle kurulmuş işbirlikleri var. Soğuk Savaş'ın, Batı-Doğu blokları arasındaki politik çatışmayı bahane ederek kendisini silahlandıran,
derin devlet anlayışı, yani
Gladio, dünyanın başka yerlerinde temizlendi. Hiç değilse büyük ölçüde etkisizleştirildi.
Türkiye'deyse,
askeriye ve bürokrasiyle özdeş devlet, yani baştan beri
Gladio niteliği taşıyan devlet, tarihsel olarak "
silahlı millet/ ordu millet" gibi kavramlarla yönlendirdiği toplumun üstüne,
1990'larda, abandıkça abandı. Ergenekon'a cezalar yağıyor ama hâlâ
Çiller-Yılmaz dönemlerinin
faili meçhulleri, banka soygunları, bin türlü belası açığa çıkarılmadı. Hâlâ 1970'lerin, hâlâ 1980'lerin hesapları görülmedi.
Kim diyebilir ki,
2000'lerde
İP- CHPGenelkurmay birlikte hareket etmedi? Bunun mutlaka kâğıt üstüne dökülmüş bir ilişki olması mı gerekir, gören gözler için o dönemdeki kalkışmaların ve ortak eylemlerin, ideolojik paylaşımın hiçbir önemi yok mu?
O girişim, yaklaşım ve modeller bu cezaları mı doğurmalıydı sorusunun kararını hukukçular verecek. Bu bir
siyasi davadır, devam etmektedir ama bittiği günden sonra da çok tartışılacaktır. Bana göre temyizde kararların bazıları değişecek. Temyiz,
Özel Yetkili Mahkeme gölgesinden kurtaracak kararları. Gene de cezalar olacak. Nihayet bir
genel afla müseccel suçların infazları sona erdirilecek.
Bunlar olacak, olabilecek şeyler. Bir de olması gereken var:
Darbe zihniyetiyle demokratik platformda mücadele etmek. Ama daima meşru zeminde, daima demokratik bir tutumla.