İnternette Taksim'in 'bozulduğuna' dair mesajlar, mektuplar dolaşıyor. Doğaldır; başsız bir harekette bunlar görünür.
Gene de Taksim önemli bir deneyim.
Türkiye'ye çok şey öğretti. İktidarın temsilcilerle görüşmek istemesi de, Meydan'a yapılan müdahalenin 'ders almışlığı' da bu çok önemli deneyimin niteliği hakkında ip ucu veriyor.
***
Taksim deneyiminin en önemli verimi bence bu:
Devletin sorumluluğu ve işlevini yeniden düşünmek.
Eğer gerçek bir demokrasiden söz ediyorsak, devlet, kendisine karşı olanların da mevcudiyetini kabul etmek, onların da ihtiyacını karşılamak zorundadır.
Habeas Corpus denen ve ortaçağdan beri
devletin mağdura karşı sorumluluğunu hatırlatan tabiri biraz genişleterek bu şekilde yorumlamak niçin yanlış olsun? Madem ki,
devletin gözetim altına aldığı insanın canından bile sorumlu olma şartı vardır o takdirde bir meydanda toplanan insanların, devlete karşı olsalar dahi giderilmesi gereken ihtiyaçlarını devlet karşılamalı, onların güvenliğini sağlamalıdır. Kaldı ki, Taksim'deki insanlar devlete değil iktidarın bir uygulamasına tepki göstermektedirler.
Bu yorumu biraz daha genişletince karşımıza başka bir husus çıkıyor:
Yerel yönetim. Bugün, olayların hararetiyle belki hedeften zaman zaman şaşıyoruz.
Fakat önemli olan Taksim'dir. Gezi Parkı'dır. Bu da bir
yerel yönetim olgusudur.
Her gerçek demokrasi yereldir.
Eski Beyaz Saray sözcüsü
Tip O'Neill'ın meşhur ettiği bir tabire göre de
her siyaset yereldir, siyaset bütünüyle yerel siyasettir ('all politics is local').
Tamam,
O'Neill, sözünü biraz daha farklı bir manada kullanıyordu ama o yaklaşım bu değerlendirmeyi yok saymaz.
Yani,
yereli anlamayan,
yereli değerlendirmeyen bir siyaset yanlıştır.
Çağdaş demokrasi ise bütünüyle yereldir.
Yerel siyaset
katılımı, paylaşmayı ve saydamlığı gereksinir. Demokrasinin mihenk taşı bu üç yöntemdir. Yerel düzeyde bu ilke sağlanamıyorsa merkezi siyasette hiç sağlanamaz. Kaldı ki,
makro demokraside, ordu vesayetini gerileten iktidarın bu defa
mikro demokrasideki '
düzeltemelere' eğilmesi için Taksim bir fırsattır.
***
Böyle bir devlet ve siyaset anlayışının özünü
iletişim oluşturur. Bugünün anahtar kavramı iletişimdir. Son on yılda siyasetin en çok kullandığı kavram '
dokunmak'tır.
Dokunmak bir iletişime tekabül eder. Başka da yolu yoktur. Çünkü '
parlamento' sözcüğünün dibinde '
konuşma' fiili yatar.
Başbakan Erdoğan, mesela,
Taksim'e cami yapmaktan söz ettiğinde bu tek yanlı bir karar gibi durabiliyor.
Fakat Erdoğan daha geniş bir açıklamasında o alanda yer alan
kiliseden söz ediyor, 'o yapının önündeki dükkanların kaldırılarak mabedin haşmetiyle görünmesini sağlayacağız, karşısına da camiyi yerleştirerek medeniyet anlayışımızı göstereceğiz' diyor. Buna kim itiraz edebilir? Ben sadece bir de
Havra yapılmasını ve
Ortaköy'deki dokunun orada yeşertilmesini isteyebilirim.
Aynı şekilde uygun bir üslupla ve gerekli açıklamalarla Taksim dönüştürümünün
, Gezi Parkı projesinin açıklanmasıyla o görüşlerin de kabul edilebileceği kanısındayım.
Taksim,
yeni devlet, yeni siyaset ve yeni iletişimin yani
Yeni Türkiye'nin,
yerelden merkeze yükselen demokrasinin bir
sis çanı niçin olmasın?