Futbola hayır-2
Türkiye şiddete batmış bir ülke.
Defalarca yazıldı bu gerçek. Devletin acımasız, katı, insanı ezen tutumu akla geliyor hemen, bu ülkede şiddetten söz edildiğinde. Doğrudur. 24 yaşındaki çocukların üstüne havan toplarıyla saldıran başka bir devlet yok.
Varsa o da bu kadar vahşidir. Şairlerine, yazarlarına bu ölçüde zulmetmiş ve Türkiye ölçüsünde evrensel iddialara sahip bir başka ülke de yok.
Ne var ki, bu işin 'dış' yüzü. Şiddetin asıl can alıcı yanını 'içerideki' kısmı oluşturuyor. 'Mikro' ölçekli sosyolojilerdeki şiddettir asıl yakıcı olanı. Ailede, okulda, kışlada, trafikte yaşanan şiddet. Böyle bakınca, babasının annesine uyguladığı şiddete tanık olan çocuk, kendisine okulda şiddet uygulanan çocuk, askerde dayak yiyen veya pasif şiddete maruz kalan genç, devlet dairesinde hakaret gören birey, trafikte, kuyrukta önüne geçilen, itilen, dirseklenen, hakkı gasp edilen insan açık şiddete maruzdur.
Türkiye'de bu şiddet uygulamasının yaşanmadığı bir tek an yoktur! Bir tek an!
Bu insan, yani şiddete maruz kalan insan, psikolojinin ana ilkesidir, şu veya bu dürtüyle ama mutlaka şiddet uygulayacaktır. 'Trafik, trafik' dediğimiz bu şiddetin bir dışavurumudur. Başka bir şey değildir. Yollar değildir can alan, insanlardır. İnsan, bu şiddet cehenneminden geçtikten, bu şiddet ateşinde yandıktan sonra, karşıdakini yok etmek ister, arabasına bindiğinde.
Ama her öldürme dürtüsü insanın kendisini öldürmesine yöneliktir.
***
Bu işin ikinci bir kitlesel ifade alanı
futbol. Kimse kusura bakmasın. Bir ülkede bu derecede yoğun bir '
kaçış' (escapism) aracı haline getirilirse futbol, kitlenin vahşetini azdırmanın bir aracı olarak kullanılırsa futbol, biz sokaklarda
daha çok insanların öldüğüne tanık oluruz.
Türkiye,
futbol taşkınlığını bir tür
erillik, bir tür
güç göstergesi olarak kabul ediyor. İşin yanlış ve kötü özünde, kuramında da bu vardır: futbol en kabasından '
erkekliğin' sahnesidir. Ona bağlı olarak da
silah, yumruk, darp gelir. O
küfürleri hiç saymıyorum. Düşünün bakalım, Türkiye günlerdir bir '
muz'u tartışmıyor mu? Doğrudan doğruya bu tartışmanın kendisi şiddet değil mi?
Dahasını söyleyeyim:
devlet de bu işi bir tür '
deşarj' yolu olarak görüyor. Kitleyi başıboş bırakıyor. Şampiyonluklardan sonra sokakları dolduran güruhun
hudut tanımaz vahşetinden herkes rahatsız ama ona göz yuman da güvenlik güçleridir.
Herkes ertesi sabah olanları gülerek anlatmıyor mu birbirine?
Daha önce de '
Futbola Hayır' diye bir yazı yazıp belirttim. Bir ülkenin tüm televizyon kanalları cumadan salıya kadar sürekli ve sistemli, diğer günler de araya serpiştirerek sadece futbol konuşuyorsa bu hem yukarıda değindiğim
'kaçışın', yani başka işiniz olmasın buraya sığının, burada nefes alın, başka bir şey düşünmeyin demenin hem de
şiddeti tahrik etmenin bir yoludur.
Futbol konuşanların artık hal ve tavırlarına, giyim ve kuşamlarına, üslup ve tarzlarına kadar sirayet etmiş bir şiddet tahrikinden söz ediyoruz burada. Nitekim,
Hıncal Uluç da dün yazdı: '
masum değiliz, hiçbirimiz'. Futbol
entelektüelizmini anlarım ama o programlarda konuşulan bu değil. O programlarda konuşulmuyor da zaten. '
Taraftar yorumcular' birbiriyle çatışıyor. Saha ve sokak ekranlara taşınıyor. Üstelik olanca vahşetiyle. Sonra kim ne bekleyecek?
Türkiye'nin futbolla çok kapsamlı, derin ve çetrefil bir ilişkisi var. Bu şiddetle olan ilişkimizden türüyor. Ama futbol da Türkiye'deki şiddeti o derecede körüklüyor.
Ölümüne futbol değil de ne denir, buna?