Dokunulmazlıklar konusunda benim değerlendirmem biraz daha farklı ve meseleyi Başbakan Erdoğan açısından, dolayısıyla da devlet/yönetim çizgisinde irdelemeye dönük.
***
MHP'ci
milliyetçi yaklaşımın iddiasını bir yana bırakırsak, elbette devlet terörizmle, dolayısıyla
PKK ile,
savaş halindedir. 30 yıllık meseledir bu. Dolayısıyla PKK'yı, devlet, sosyolojik ve siyasal varlığını kabul etmekle birlikte, bir "
düşman" olarak görüyor. Bu meyanda onunla "kucaklaşan", ona sempati gösteren herkesi aynı kategoriye yerleştiriyor. Temel bir kabul etrafında bunda şaşacak bir şey yok. Dolayısıyla
BDP'ye tepki gösteriyor.
Bu yaklaşım
devlet refleksi bakımından anlaşılabilir bir pozisyondur. Üstelik Erdoğan'ın,
BDP'ye gösterdiği tepkiyle ve
PKK'ya yönelttiği uzlaşmazlık ve sertlik doğrultusunda kitlelerden destek aldığı da açık, kamuoyu araştırmalarının ortaya koyduğu bir başka gerçek. Klasik çizgide bir politikacı tavrı, tutumu diye bakarsak Erdoğan'ın yaptığı bu mantık eksenine yerleşiyor.
***
Ama bu, dediğim gibi, bir
devlet/yönetim refleksidir. Baştan beri, yani 30 yıldır sürdürülen tutumdur. Yeni değildir. Olmadığı gibi
yerleşik yapının, kurulu düzenin vazgeçmediği, kemikleştirdiği bir davranıştır.
Oysa Erdoğan'ın yakın siyasal tarih içindeki farkını, o kemikleşmiş, katılaşmış kurulu düzen, yerleşik yapı alışkanlıklarına, anlayışlarına karşı çıkması oluşturuyor.
Vesayet rejimi diye tanımlanan ve kurulu düzenle özdeşleşmiş anlayışın aşılması, hiç değilse sarsılması bu yaklaşımla gerçekleştirildi.
Bürokratik hâkimiyet geleneği gene aynı zihniyetle çözüldü.
Hatta hepsinden önemlisi Erdoğan'ın asıl ilginç yanını
Kürt konusundaki cesur ve çözüm odaklı, sistemin tepkilerini hiçe sayan yaklaşımı oluşturdu. Bütün olumsuz çıkışları göze alarak, sonradan açıkladığı gibi,
Oslo sürecinin başlamasına yönelik kararı Erdoğan'ın, bu uzun ve çok tatsız tarihin en önemli dönemeçlerinden biridir. Türkiye de dünya kamuoyu da ondan, şu veya bu nedenle (bu nedenler taktik temelli de olabilir) kesilmiş o görüşmeleri yeniden başlatmasını beklemektedir. Yani klasik devlet refleksi değil onu aşacak bir turum Erdoğan'dan umulmaktadır.
***
Böyle bir dönemde
dokunulmazlıkların kaldırılması, başta belirttiğim türden bir mantığa yaslanıyor ve onu anlıyoruz. Ama bu
toplumsal ve tarihsel meşruiyet açısından çok zorlu bir girişim anlamına da geliyor. Öyle olduğu gibi o eksendeki bir tutum geleneksel ve aşılmış devlet uygulamasına geri dönüş gibi görülecektir. Geleneksel çevrelerin elini güçlendirecektir. Unutmayalım ki, bilhassa
1997 PKK "nedeniyle" devletin kurulu düzen unsurlarına teslim olmasından sonra ortaya çıktı.
***
Oysa Kürt konusunda
terör-siyaset ilişkisi kamuoyu önünde mahkûm edildikten sonra geliştirilecek sayısız politika var. Sadece terör vurgulamalı bir politika ise, mefhumu muhalifiyle, ondan sonrasının da
savaş üstünden sürdürülmesi anlamına gelir.
Oysa ihtiyacımız olan
devletçi değil sivil irade,
savaş değil tam da
barış olmamalı mı?..