Avrupa Parlamentosu Bütçe Komisyonu Başkanı Alain Lamassoure "ne biz onları istiyoruz ne onlar bizi istiyor, Türk sorunu bitti" dedi, Burhan Kuzu da kaldırıp ilerleme raporunu çöpe attı diye kimse heveslenmesin Türk sorunu bitmedi. Bitmeyecek. Bitmemeli.
***
Fransız politikacı şecaat arz ederken sirkatini söylüyor. Bugüne kadar AB Türkiye'yi açık biçimde oyaladı. Ama hiçbir zaman böyle kesinlik içeren ifadeler kullanmadı. Şimdi açıklamanın bir Fransız'dan gelmesi şaşırtıcı değil. Çünkü Türkiye'yi doğrudan karşısına alan tek ülke Fransa'ydı diyeceğim ama eksik olur. Fransa değil bu itirazı yükselten
Sarkozy Fransa'sı idi. Sarkozy gitti. Lamassoure eski bir mantığı dile getiriyor.
Öteki çehre Türkiye cephesi. Türkiye hiçbir zaman
AB üyeliğinden vazgeçmedi. Niçin geçsin? Elbette avronun yaşadığı kriz nedeniyle bu dönemde AB üyesi olmadığına seviniyor Türkiye ama bu AB projesinin
rafa kalkması anlamına gelmez. Kamuoyu araştırmalarında AB üyeliğini isteyenlerin, gözetenlerin oranında bir düşüş olduğu çıkıyor ortaya. Fakat o düşüş AB'nin yaşadığı krizden dolayı süreçleri zayıflatmasındandır. Hassasiyetler kaybolunca beklentilerin gevşemesi doğaldır. Yoksa
Sakallı Celal'in meşhur benzetmesi yanlıştır. Türkiye, onun dediği gibi, "
Doğu'ya giden bir geminin içinde Batı'ya koşan" bir ülke değildir. Tersine, Doğu'dan gelmiş ve tarihi boyunca Batı'ya giden bir toplum olmuştur Türkiye.
***
Ama elbette bazı şeyler değişiyor.
Birincisi bu
Doğu-Batı etkileşimi yörünge değiştirmiştir. Artık bu bir gerçektir. Türkiye gerek
ekonomik bakımdan sağladığı birikimle gerekse
ideolojik planda son on yılda sağladığı
yeni bilinçle Avrupa konusuna farklı yaklaşmaktadır. Avrupa değerlendirmesi bugün Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki anlayış değildir. Fakat bu AB projesinin bittiği manasına gelmez.
İkincisi, doğrudur, Avrupa'nın bugüne kadar Türkiye'ye karşı sürdürdüğü açık konuşalım kin, nefret ve dışlama temelli politikaya karşı
yeni ekonomi ve
yeni ideoloji temelinde bir tepki var. İnsanlar da toplumlar da daha önce kendilerine yöneltilmiş kötülükleri en güçlü oldukları dönemlerde anımsarlar. Eziklikten kurtulmak biraz da hesap sormaktır. En azından
eşitlenmektir. Türkiye şimdi bu
ruhsal eşitlenmenin eşiğinde duruyor.
Bu yanlış değil. Ters olan daha önceki yanlışın Türkiye tarafından tekrarlanması olur. Yani Türkiye'nin Avrupa'yı yok sayması, dışlamasıdır. Halbuki bu söz konusu değildir. Niye olsun? Arada elbette boşlanan, ihmal edilen, savsaklanan şeyler olmuştur ama bu bir reddiye sayılmaz. AK Parti yöneticisinin manasız hareketi bir şey ifade etmez.
Üçüncüsü, iktidar şimdi yeni bir denge odağı oluşturuyor kendisine.
OD üstünden gelen,
İslam ümmetine dayalı,
Arap coğrafyasında yükselen yeni bir kimlik ediniyor. Ama dikkat edilirse bunları
İslami bir kimlikle değil
İslami bir vurguyla yapıyor. Hem Türkiye o coğrafyalara yönelirken Avrupalı yanını
saklamamakta, öne çıkarmaktadır hem de o âlemin Türkiye'ye dönük ilgisinin altında onun bu kimlik özelliği yatmaktadır. Mısır'daki meşhur
laiklik vurgusu da Avrupalılığın bir başka türüdür. Kritik olan Avrupa'nın görmediği, anlamak istemediği budur. Türkiye de bu gerçeği daha iyi kavramalıdır.
***
Değişen çok şey var, doğrudur ama, üzgünüm Mösyö size sorun olmaya devam edeceğiz!