"Yakın gelecekte Türkiye'yi neler bekliyor" sorusu ihmal edilecek gibi değil. Ortada neredeyse bıçakla kesilmiş gibi ikiye bölünmüş bir Türkiye var. Siyasetin ve demokrasinin "mekanik" araçları bu sorunu ortadan kaldırmaya yetmiyor. Taraflar birbirine kapalı ve uzak. Demokrasinin en önemli unsurlarından olan diyalog ve uzlaşma neredeyse tamamen unutulmuş kavramlar. Böyle bir ortamda seçime gidiyoruz.
Öbür tarafta devam eden ve alabildiğine toplumsallaşmış davalar çatışmanın daha ayrıntıya inen kılcal damarlarını oluşturuyor. Garip bir ruh ikliminin hâkim olduğu bu ortamda ne yazık ki, kimse olanla ilgili değil. Neyin yapıldığına bakmıyor kimse. Bazı gelecek tasavvurlarından hareket ediyor. Bundan bir süre önce sokakta cereyan eden her şeye sırtını dönüp Türkiye'nin İran, Malezya, şeriat ülkesi olacağını söylemek ne idiyse bugün de yaşananların gerçeğine göz kapayıp başka kurgular yapılıyor.
Ben böyle bir ortamı düşündüğüm zaman "meseleye acaba başka bir açıdan bakılabilir mi" sorusunu kafamda evirip çeviriyorum. Dış odaklı, dış politika merkezli bazı oluşumlar Türkiye'nin yakın dönemini çok derinden etkileyebilir. Ne demek istediğimi biraz açıklayayım.
Türkiye son beş yıldır başta kendi bölgesinde olmak üzere büyük bir etkinlik gösteriyor. Onun farklı nedenler ve gerekçelerle sürdürdüğü çabalar bölgede meydana gelen olaylarla çakıştı, bir anlamda iç içe geçti. Bu "yeni düzen", yeni oluşum bölgenin 1945 sonrası Amerika-İsrail hattında biçimlenmiş politikalarını bir çırpıda boşlukta bıraktı. Şimdi dünyanın önde gelen popüler ve bilimsel dergilerinde çıkan makaleler okunduğu zaman bu durum daha iyi görülebiliyor.
Ne Amerika'nın ne İsrail'in içinde bulunduğu pozisyonu elinin tersiyle iteceğini düşünmek makul olur. Direnecek, bölgeyi yeniden biçimlendirmek için çalışacaklardır. Tek kutuplu dünyada başka bir şey beklemek de pek akıl kârı değil.
Bu husus çok önemli bir düğüm noktası oluşturuyor. İsrail yönetimi, arada devam eden ihtilaflar nedeniyle, tam bir Türkiye muhalifi olmuş durumda. Ya da tersi: Türkiye'nin izlediği çizgi, "one minute" çıkışından sonra devam eden gerilimin nedeni. Ortadoğu gelişmeleri yüzünden geriye düşen pozisyonu İsrail'i daha da "celallendirmiş" olmalı. Özür ve tazminat konusundaki anlaşmanın yönetim tarafından bir çırpıda yok sayılması başka türlü nasıl izah edilebilir?
Böyle bir İsrail'in Türkiye'ye karşı Amerika kozunu, lobi imkânları ve aradaki, neredeyse "organik" denmesi gereken, ilişkiyi kullanarak tahrik etmeyeceğini düşünmek saflık olur. Bu, yakın dönemde Türkiye'nin içini karıştırmaya dönük girişimlerin artacağı, yoğunlaşacağı anlamına gelir. Eski bir yöntemdir ama her zaman etkili olmuş, sonuç almış bir "uygulama" dır.
Ben, ne komplo teorisi üretiyorum, ne şu ne bu, fakat şu son gelişmelerin karmaşasına baktığım zaman bu türden bazı "dikenleri" görebiliyorum. Bunların daha genişleyeceğini, derinleşeceğini varsayıyorum. Bazı yazarlar daha dün yaşananları "iç savaş" olarak nitelendirmiyor muydu? Dünyada hangi iç savaş "dış güçlerden" etkilenmemiştir? Bakın Türkiye hakkında yayınlananlara, bir tek tanesi var mı, aba altından sopa göstermeyen? Türkiye'de yapılan yorumlarda bu türden değerlendirmeler içermeyen bir tek örnek bulunabiliyor mu?
Sonuç veya kıssadan hisse şudur: Türkiye bir uzlaşma çizgisi yakalamak zorunda. Bu sağlanamazsa, içeride bir 'koalisyon' oluşturulamazsa, taraflar demokrasinin varlık bulması için birbirini kabul etmezse, büyük hırsları, hedefleri, heyecanları olan iktidarın işi, şu belirttiğim nedenlerden ötürü, çok zorlaşacak. Hatta, bu gerilimin taraflarından birinin bu muhakeme çerçevesinde hiçbir uzlaşmaya yanaşmayacağını bilerek iktidar iki kez daha esnek olmak durumunda. Buna mahkûm.
Biz bize düşman olmayalım!