Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Laik toplumda din dersi

Geçenlerde bir masanın etrafında toplanmış üç kişi birbirimize din dersiyle ilgili anılarımızı anlattık. Ben Ankara Koleji'nde o dersi okudum. İtiraf edeyim ki, dersi almamızın nedeni hocasının çok babacan birisi olmasıydı. Ders tamamen havai sohbetlerle geçerdi ve sene sonunda herkes hocanın hiç mi hiç okumadığı bir sınavda ne yazarsa yazsın karnesine tam not alırdı. Seçmeli olan derse kaydolmanın ana nedeni buydu.
Benimle aşağı yukarı aynı kuşaktan bir başkası İstanbul'da bir Fransız okulunda okumuştu ve "din ve ahlak" dersini basbayağı bir "moral" yani ahlak dersi olarak görmüştü. Prens Sabahattin'ler falan da kendilerine anlatılmış.
Bizden bir kuşak daha genç üçüncü kişi için ders sadece zorunlu olmakla kalmamış. Kendilerine Fatiha, Sübhaneke, İhlas gibi dualar ve daha başkaları "zorunlu" olarak ezberletilmiş.
Son otuz-otuz beş yılda bu dersin geçirdiği dönüşüm bu. Şimdi geldiğimiz noktada zorunlu olup olmadığını tartışıyoruz.
Ben de üç noktayı vurgulayarak gireyim tartışmaya.
Birincisi, Bakan Faruk Çelik'in bu konudaki açıklamaları yanlış, gereksiz ve yersiz. Hüseyin Çelik'in açıklamaları da aynı kapıya çıkıyor. Bakan, insanların itirazı sanki dineymiş gibi bir algılama çerçevesi yaratarak tartışmayı sürdürüyor. Çelik ise "dağların ve balıkların öğretildiği" bir eğitim sisteminde din niye öğretilmesin diyor.
O da yanlış öteki de... Bir kere mesele dinle ilgili değil. Din dersinin zorunlu olmasıyla. Eh, ne yapalım ki, aşağıda belirteceğim nedenlerden ötürü, eski bir akademisyen olan ve benim çok önemli gördüğüm bir çalışması bulunan Çelik'in söyledikleri de laikliğin özüne aykırı. Üstelik orada da aynı yanlış vurgu var: dağları ve balıkları öğrenen çocuklardan isteyenlere (bu istek ebeveynlere ve vasilere aittir) din de öğretilebilir. Ama iki noktaya dikkat ederek: birincisi, kutsal kitap odaklı laiklik eğitimi olmaz. İkincisi, istemeyen bu eğitimden geçmez. Ne yapalım ki, din alanı böyle bir alandır.
İkincisi, Bakan Çelik AİHM kararını çarpıtıyor. Ben nedenini uzun uzun açıklamayacağım. Ahmet İnsel bu konuyu mükemmel biçimde yazdı. (Radikal/ 11.10.2010). Bakan Çelik sadece AİHM kararını çarpıtmakla kalmıyor, Türkiye'de yargının hem müfredat bakımından hem laiklik bakımından bu konuda verdiği kararları da yok sayıyor, görmezden geliyor, karartıyor.
Üçüncüsü, en zoru. Bu konu pozitif laiklikle ilgilidir. Türban konusunu bunca tartışırken vurgulandığı üzere pozitif laiklik dileyenin dilediğini yapmak kadar yapmamak hakkının olduğu bir pozisyondur. Yani nasıl türbanı var diye kişi eğitim hakkından mahrum bırakılmazsa aynı şekilde istemeyen de din dersi almaz. İkinci düğüm noktası bu dersin içeriğidir. Bu tümüyle Müslüman amelin ve içtihadın öğretildiği bir ders mi olacak yoksa "din kültürünün" verildiği ve ahlak/moral/etik konularının felsefi olarak irdelendiği bir ders mi? Laik bir toplumda cevabın ne olduğu bellidir.
Şimdi bir sonuç yazalım: Laikliğin ne olduğunu Türkiye zorlu ve çetin bir sınavdan geçerek öğreniyor. Bir yandan gerçek bir laikliğin başını örtme hakkı olduğunu kavrıyor, diğer yandan da gene laikliğin ne anlama geldiğini, zorunlu din dersinin olamayacağını öne sürenleri dinleyerek algılamaya çalışıyor. Birisine bazıları itiraz ediyordu, diğerine gene bazıları. Bu nedenle türban konusunda içine düşülen vahim yanlışlara bulaşmadan, bu konuyu yaşamsal bir çekişmeye dönüştürmeden ve eğilip bükülmenin neredeyse yasak olduğu bir inatlaşama haline getirmeden soğukkanlılıkla tartışmakta yarar var.
Siz bunları düşünedurun, ben pazartesi günü konunun başka boyutlarına değineceğim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA