CHP referandumda hayır oyunu çoğunluğa eriştirmeyi başaramadı. Mesele bu kadar basit. Sorunu böyle koyunca bütün bu başarısızlıkların büyük ölçüde nedeni olan eski genel başkan Deniz Baykal'ın eski hastalıkları depreşerek hemen bir olağanüstü kurultay istemesi insanı olsa olsa güldürür. Ama CHP'nin halinin, sadece CHP'yi değil, Türk siyasetinin geleceği ve sağlığı bakımından, herkesi ağlatması gerekir. Bu nedenle, Baykal'ın bitmez tükenmez bir kin beslediği (belki bunu hak eden) Önder Sav'ı "iptal etmek" için başlattığı girişimi bir yana bırakalım, daha genel problemleri ele alalım. (Ama şunu belirtelim: Baykal, kamuoyunda şiddetli bir alerji yaratacağını bildiği için genel başkan Kılıçdaroğlu'na dokunmuyor, "etraf"la uğraşmayı seçiyor.)
Vahamet şuradadır: CHP'nin elde ettiği, daha doğrusu "edemediği" sonuç Türk siyasetini tek kanatla uçmaya çalışan bir kuşa dönüştürmüştür. Bugün öyle bir noktaya gelmiştir ki Türkiye, bir yanda o kuşu uçuran AK Parti kanadı yer alıyor. Diğer kanat ise parlamenter muhalefet olmalıyken, onu kamuoyu, kanaat önderleri, toplumsal kuruluşlar temsil ediyor. Örgütlü, partisel, siyasal muhalefet nal topluyor. İki muhalefet partisinin (yani CHP ve MHP'nin) toplam gücü iktidar partisinden 16 puan geride kalıyor.
Bu dramatik durumun belki onlarca nedeni var. Fakat CHP bakımından ben özellikle birinin üstünde durmak istiyorum: politikasız (apolitik) politika. Bu aslında 1990'ların başında üretilmiş bir kavramdır. Ama Türkiye'deki durumu anlamaya ve anlatmaya yetiyor. Gerçekten de, CHP'nin şu referandum süresince ve 1993'ten bu yana devam ettirdiği politikanın özü tam da budur: apolitik politika.
Şöyle düşünelim: bir referandum boyunca CHP durumu doğal zeminin dışına çıkarmayı seçti. Referandumun özünü demokratikleşme oluştururken CHP bu kavramı tartışmak ve demokrasinin sınırlarını genişleten bir tavır takınmak yerine onu reddeden bir tutum içine girdi ve onu destekleyecek bir siyasal dil geliştirdi.
Bunu iki şekilde yaptı: bir, doğrudan doğruya demokratikleşme konularını tartışmaktan kaçınarak, süreci genel seçim havasına soktu ve yolsuzluk, havuzlu villa türü konularla uğraştı. İki, Türkiye'nin en önemli konusu olan Kürt meselesinde hiçbir şey söylemedi. Hiçbir çözüm önerisi geliştirmedi. O bir yana konunun kendisine ait zeminden kaymasını sağladı. Aynı şeyi türban konusunda da yaptı. "Biz çözeriz, bırakın" diyerek tümüyle içeriksiz, politika önerisi getirmeyen, apolitik bir dil kurdu.
Niye apolitik? Çünkü, "Biz çözeriz diyoruz" şeklinde bir tutum çağdaş demokratik sistemin özü olan katılımcılığı dışlayan, konunun çözümünü siyasal unsurların dışında birtakım "dokunulmaz/yüce" kurumlara, kişilere, makamlara havale eden tümüyle demokrasi dışı bir modeldir.
Bugün siyasete hâkim olduğu söylenen ve CHP'nin kaşıdığı, tahrik ettiği, medet umduğu "korku" buradan kaynaklanıyor. Siyasal ve demokratik olarak tartışılması gereken konular gözden kaçırılıp dilden silinince, kitleler görmedikleri, dokunamadıkları, tanıyamadıkları bir "ucube" ile karşı karşıya, yüz yüze olduklarını düşünüyor. Korku bu.
Şimdi düşünün, yıllardır Türkiye'de öne sürülen görüşleri bir kere olsun düşünün: Amerika Türkiye'yi bölecek, AB Türkiye'yi sömürgeleştirecek, Kürt devleti kurulacak, Türkiye İran olacak, şeriat gelecek. Son olarak buna "otoriter, diktatoryal rejime geçiyoruz" vehmi eklendi. O politikaya bu yoldan katkı yapıldı. Bilerek, bilmeyerek. Bütün bunları Türkiye bir partinin demokratik yönetiminde, 2010 ve sonrasında, AB ilişkilerinde, sermayenin uluslararasılaşması döneminde ve daha bin türlü koşulda yaşayacak. Üstelik son 12-13 yıldır (28 Şubat'tan beri yani) bu iddialar dile getiriliyor. Hâlâ. Daha. CHP bu değirmene su taşıyor, bu aleve odun yetiştiriyor.
Bütün bunların politik, demokratik bir tartışmaya tekabül ettiği söylenebilir mi? Baykal dönemi bu anlayışı çok bilinçli olarak 28 Şubat'la bütünleşerek planlı bir biçimde yaptı. Kılıçdaroğlu bunu şimdi bilinçsiz bir biçimde ve politika yaptığını sanarak tekrarlıyor. Oysa Türkiye'de kitleler daima gerçek/reel politika yapar ve doğrudan çözüm ister ve bekler. CHP işte bu gerçeği görmedi, anlamadı, anlamıyor. Yakın dönemde de fazla bir şey yapamayacaktır. Nedenlerini anlatacağım.
Korkmayın.