Mademki, bu derecede tepki geliyor o takdirde şu İlhan Selçuk konusuna ve Türkiye'deki sol sorununa biraz daha bakalım.
İlhan Selçuk'un da içinde bulunduğu bir grup aydının, Türkiye'deki kitlelerin sol düşünce ve kavramlarla tanışmasında önemli bir rol oynadığı muhakkak. Ne var ki, bu solun "hangi sol" olduğunu iyi düşünmek gerekir. Onu anlamak için de o döneme ait küçük bir "anatomi" yapmak şarttır.
O dönemde, yani 1960'larda sol öncelikle YÖN dergisi tarafından belirleniyordu. Yön'de İlhan Selçuk'un yanı sıra Mümtaz Soysal vardı, örneğin. Dışarıdan Çetin Altan müthiş etkili yazılar yazıyordu. Gene o sıralarda TİP kurulmuştu. Yön'ün şiddetle "zinde kuvvetler" deyip ordu ve bürokrasi olmazsa, darbeyle gelen bir askeri iktidar işbaşında bulunmazsa Türkiye dönüşemez, görüşü Avcıoğlu ve Selçuk tarafından biçimlendiriliyordu. Bu metodun ideolojisi Kemalizmdi. Destekledikleri arasında cuntacılık girişiminde bulunan Talat Aydemir vardı. Koleksiyonlar orada duruyor.
Bırakın şimdi bu görüşleri sorgulamayı, daha o tarihlerde TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar, Yön'cüleri "bey paşa takımı" diye eleştiriyordu. Öte yandan Selçuk demokrasiye inanmıyor, onunla "cici demokrasi" falan diyerek alay ediyordu. Nihayet yakın arkadaşlarının da kendisini bu ölçüde desteklemediğini görünce Yön'ü kapattı, gidip Devrim dergisini kurdu. Devrim'de 9 Mart darbe girişimini nasıl ve hangi metotla örgütlemeye çalıştığını öğrenmek isteyenler Hasan Cemal'in Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım isimli kitabını bir zahmet okusunlar.
12 Mart sonrasında ve 12 Eylül sonrasında bu eğilim içinde bulunan ve şimdi bu yazılar üstüne seslerini hiç çıkarmayanlar büyük bir kırgınlık içine girmişti. Çünkü ordu kendilerini yok saymıştı. "12 Eylül darbecileriyle İlhan Selçuk'un darbe girişimi aynı mıdır" deniyor şimdi. Selçuk'unki, daha da kötüdür. Sol adına Kemalizm adına yapılmak istenmesi bir şeyi değiştirmez. Selçuk hiyerarşi dışı darbeleri destekliyordu, Avcıoğlu'yla birlikte. "Benim ideolojim Kemalizmdir" demek hiçbir şeyi değiştirmez. Bütün darbeler Türkiye'de Kemalizm adına yapıldı.
Üstelik de bunlar 1968'in getirdiği özgürlük rüzgârları esen bir dünyada biçimlendirildi. Militer bir ideoloji özgürlük arayışı diye sunuldu. Bir düşünün bakalım, neden 1968'in sol kadroları bu şekilde tarumar olup gitti ama aynı dönemin sağ ve muhafazakâr kadroları bir bütün halinde iktidar olabildi. Her şeyi "dış kuvvetler" kavramıyla açıklamak çok kolay değil mi?
Sonra Cumhuriyet macerası başladı. Bu çok dramatiktir. Selçuk çok kısa bir dönem o gazetede iktidarını kaybetti. Aynı anda dönemin sosyal demokrat partisi SHP de hızla değişme ihtiyacını dile getirdi. Selçuk geri dönünce ve Cumhuriyet bu defa olmadık bir şey yapıp "ulusalcılık" adı altında yeni ve devekuşu türünden bir görüşü solun, sosyal demokrasinin yerine oturtmaya çalışınca Türkiye sol nirengilerini kaybetti. Mesela SHP kapatıldı CHP ile bütünleşti ve solcu değil ulusalcı-Kemalist bir parti oldu. Yalnız buralarda vurgu sola değil ulusalcılığa ve Kemalizme yapıldı.
Bu bütünüyle bir çarpıtmadır ve çok hazindir. Bu nedenle sol Türkiye'de kendisini kitlelere mal edememektedir. Solun ne olduğunu burada yeniden tanımlamaya gerek yok. Ama bu kavramları ideolojik çerçeve haline getiren bir solla yol alınamaz. Hele bütün dünyada sol belirgin bir kriz yaşarken onu getirip Kemalizmle ve ulusalcılıkla bütünleştirirseniz, sol büsbütün kendisini mezara gömer. Hele o sol 2007 öncesinde olduğu gibi hâlâ darbe girişimleriyle kendisini özdeşleştiriyorsa ortada solsuzluktan ötürü bir de demokrasisizlik sorunu var demektir. Sol soldur başka bir şeye de ihtiyacı yoktur.
Çok yazık olmuş, çok ziyan edilmiş bir tarihtir bu ve ne yazık ki, günahı vebali İlhan Selçuk kadrolarının boynunadır. Unutmayın, gerçek daima acı yenen bir yemektir.