Serde hocalık varken ve her yıl olduğu gibi bir kez daha üniversite seçme sınavları gündeme gelmişken birkaç laf etmeden duramam doğrusu. İnsan bu kadar büyük ve hacimli bir konuda neyi ele alacağını bir ölçüde şaşırıyorsa da istatistik rakamları yeteri kadar yönlendirici.
En çarpıcı olanı herhalde öğrencilerin yüzde 60'ının fen sorularını yanıtlayamaması, 30 bin öğrencinin sıfır çekmesi. Ama en az bunlar kadar vahim başka göstergeler de var.
Şu korkunç göstergeler...
30'ar sorunun sorulduğu müfredat gruplarında ortalama çözülmüş soru sayısı şöyle: Türkçe 14.1, Sosyal Bilgiler 11.4, Matematik 9, Fen Bilgisi 4. Yani cevap verenlerin en başarılı olduğu grupta bile çözülen soru sorulanın yarısı, fen bilgisinde bile neredeyse sadece yüzde 10. Evet, 1 milyon 325 bin öğrenci fen sorularının ortalama ancak onda birine yanıt veriyor. Bu yönde başka bir gösterge.
Tüm soruları doğru yanıtlayanlar Türkçede 1281, SB-1'de 13, Matematik-1'de 655, BF-1'de 140. Evet, 1 milyon 325 bin öğrencide durum bu. Devam edelim.
Yabancı dil sınavında tüm soruları doğru yanıtlayan sayısı ise şöyle: İngilizcede 22.718 öğrencide 11, Almancada 1280 öğrencide 38, Fransızcada ise tüm soruları doğru yanıtlayan yok. Ayrıca...
Sınava giren her 17 öğrencinin 14'ü erkek, sadece 3'ü kız!
Bana göre en ürkütücü olanı ise hazırlık aşaması. Öğrencilerin yüzde 80-85'i dershaneye gidiyor. yüzde 20'si ise ek ders alıyor. (Bu sayıları http://www.kadinvizyon.com/article.php?aI D=3404'te Prof. Dr. İbrahim Ortaş'ın yazısından aktardım.)
Şimdi fantezilerimizi bir yana bırakalım. Son derecede kaba meseleleri ele alıp tartışalım. Bu durum nedir, ne demektir, nereye gitmektir?
Lise olmadan asla
Ben çok iyi öğrencilerin alındığı Sabancı Üniversitesi'nde çalışıyorum. Orada da teknik ve mekanik bakımdan, çıplak zekâ yönünden bu derecede parlak öğrencilerin ilk yıllarda kültür, birikim, yorum, muhakeme, problem kurma yönünden ne kadar zorlandıklarını görüyorum. Temel Geliştirme Programı'nda sağladığımız yetiler olmasa durumun daha kötü olacağı apaçık bir gerçek. Kısacası, öteden beri, özellikle Kültür Tarihi Affetmez isimli kitabımda da uzun boylu ele aldığım gibi Türkiye lise eğitimini çözmeden bir yere varamaz. Ve şu gerçeği kabul etmemiz gerekiyor ki, lise eğitimi sonuna kadar iflas etmiştir. Birkaç özel lise dışında Türkiye orta eğitimde dibe vurmuştur. Peki, nedir buradaki sorun?
Üniversite değil lise...
İşte o sorunun yanıtını bilmiyoruz. Türkiye, öğrencilerini üniversitede okutmak istiyor. Eğitim, Osmanlı'dan beri egemen sınıfın bir parçası olmanın neredeyse tek yolu. Bu, dünyada da böyle: eğitim en önemli insan sermayesi demek. Fakat bu hırsın, bu tutkunun yetmediği aşikâr. Üniversitede okuma eğer devlet düzeyinde bakılacaksa bir planlama işi. Oysa devletin planlamadan anladığı tek şey kontenjan artırmak gibi duruyor. Örneğin teknik lise, teknik yüksek öğretim akla gelmiyor.
Hal böyle olunca geriye kalan en önemli çözüm yollarından birisi ihtisas liselerinin kurulmasıdır. Fen, teknik ve sosyal bilimler lisesi olmadıkça, bu okullardan mezun edilen öğrenciler yüksek öğrenimlerine aynı doğrultuda devam etmedikçe ve lise öğretimindeki başarı sınav sonuçlarına daha yüksek oranlarda yansıtılmadıkça bu durum bir çözüme kavuşturulamaz.
Kısacası, lise! Bu sorunun başı da sonu da lise eğitimidir ve konuya devam etmemek mümkün müdür?