Her ne kadar Başbakanın 'belagat' sandığı öfkesinden bu defa sendikalar nasip alıp "yalancılıkla" suçlansalar da Emek Platformu eylem yapmayı kararlaştırdı. Bugün işçiler saat 10.0012.00 arasında iş bırakacak. Türkiye çok uzun bir aradan sonra ilk kez bu ölçüde bir işçi eylemine tanık olacak.
Bu meseleye daha dar bir açıdan bakıp sorunun sadece tartışılan Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı'nda düğümlendiğini düşünebilirsiniz. Ama biraz daha geniş bir açıyla yaklaşıp sorunun işçi-kapitalizm-sendika üçgeninde oluştuğunu da vurgulayabilirsiniz. Ben bu ikinci noktadan yanayım. Hatta ötesi de var. Çünkü bu sorunun altında sol ideolojinin ve sorunlarının yattığını düşünüyorum. O zaman şöyle bir soru geliyor ortaya: Bu işçi hareketinden, hareketliliğinden hareket ederek yeni bir sol momentum başlatılabilir mi?
Türkiye'nin sol yarası
Eğer Türkiye'deki mevcut siyasal partilere bakarak konuşmak gerekirse, cevabım kısa yoldan ve kesin bir "Hayır" olacaktır.
Türkiye'de kendini solda tanımlayan üç sistem içi parti var: CHP-DSP-ÖDP. Üçü de kendilerine özgü sorunlarla yaralı, üçü de toplumsal dönüştürücü bir hamle başlatmaktan bir hayli uzak.
CHP, sadece türban ve laiklik konusuyla uğraşıyor; solla olan bağlarını koparttı, attı. Bugün Kemalist bir parti olmaktan öteye gitmiyor. DSP, Ecevit'le ayakta duran bir partiydi. ÖDP ise bu iki partiden farklı. Sosyalist solu temsil ediyor. Fakat onun da toplumsal etkinliği yok denecek kadar az. Genel Başkan Ufuk Uras Meclis'te. Fakat hiçbir Meclis canlılığı göstermiyor.
Sorun ideolojik değildir
Bu durumun çok açık bir nedeni var: bugün Türkiye'deki solun sınıfsal bağı ve temeli yok.
Bu eksikliğin yarattığı sıkıntı sanki solun ideolojik bir yetersizliği varmış gibi algılanıyor. O tümüyle eksik ve yanlış bir algılamadır. Çünkü, solun, sadece Türkiye'de değil tüm dünyada bir ideolojisi vardır.
Sol ideoloji, dünyayı somut biçimde, maddesel olarak tanımlar. Söz konusu tanımın unsurları da bellidir: bir toplum sınıflar tarafından belirlenir. Farklı dönemlerde farklı sınıfların öncülüğü, etkinliği olabilir ama bu temel gerçek değişmez.
Sol bu ayrışmada egemen olmayan, elinde politik veya ekonomik güç bulundurmayan, ezilmiş, dışlanmış sınıflardan yanadır. İşçiler, emekçiler, mağdurlardır solun dayanağı. Bu, romantik bir olgu değildir. Somuttur. İşlevseldir. Amaçsaldır.
Türkiye ve sınıf dışı sol
Türkiye solu tarihin sadece çok kısa bir döneminde kendini sınıfsal olarak tanımladı. Onun dışındaki dönemlerde varlığını hep başka yerlerde aradı. Bu bazen aydın öncülüğü, bazen bürokratik ilericilik, çoğunlukla da Kemalizm oldu.
Sınıfsal bir zemine oturmadığı için özünde çok güçlü olan ideolojisini ne ifade edebildi Türkiye solu, ne de harekete geçirip etkinleştirebildi. 1980 sonrasında ise Türkiye farklı bir nitelik kazandı. Kapitalizm yeni bir sermaye birikimi dönemine geçti. Bunu Yeni Sağ ve neo-liberal ideolojilerin saldırısı altında gerçekleştirdi. Bir propaganda olarak solun ve ideolojilerin öldüğünü söyledi. Ayrıca sol kadrolar tahrip edildi.
Bütün bu şartlar altında sol kitlelerden büsbütün koptu. Kafası karışarak kendi gerçeğini inkar etti, onu başka yerlerde aradı ve bugüne geldik.
Gene de sol!..
Şartlar elbette değişmiştir. Elbette bugün işçi sınıfının da, bölüşüm politikalarının da anlamı farklıdır. Fakat solun ezilenden, sömürülenden yana olma ilkesi yerli yerinde durmaktadır. Öte yandan bugün Türkiye'de de dünyada da kürselleşme yutturmacasının yarattığı en dramatik dönemden geçiyoruz. Yoksulluk ve eşitsizlik bugün her zamankinden daha fazla bir sorundur.
Böyle bir dönemde önce ahlaki, sonra ideolojik, sonra tarihsel bir kalkışmayı solun başarması için güçlü bir zemin mevcuttur. Yeter ki, sol kendini ve solculuğunu hatırlasın!