İyi midir, kötü müdür, bilmiyorum ama, işin aslı astarı, geçmişi olmayan bir toplum olarak yaşadığımız için, bir yılın bitmesinden hüzün duyan kimsenin olacağını sanmıyorum, içimizde. Tam tersine neredeyse çılgınca denecek bir tutkuyla kendimizi reddetmeye, geçmişimizi anımsamamaya, onun verdiği esriklik içinde geleceğimizi bulmaya çalıştığımızdan biz biten değil gelen/giren yılla ilgiliyiz. Biz aslında bir anlamda yaşama sarhoşu bir toplumuz ve yeni yılı o sarhoşluk içinde karşılıyoruz.
***
Biz, bırakın felsefeyi edebiyatı ve resmi bile doğru dürüst bilen, benimsemiş, içselleştirmiş bir toplum değiliz. Çocukluğumun evlerini hatırlıyorum. Duvarda çok çok Hayat mecmuasından kesilip çerçevelettirilmiş (ama ne çerçeveler...) bir veya birkaç resim olurdu. Bazı evlerde de duvara aile büyüklerinin resimleri asılırdı. Evinde yağlıboya tablo bulunduran aile sayısı herhalde üçü beşi geçmezdi.
Görüntüyle, görsellikle bizim bu anlamda da hiçbir ilişkimiz olmamıştır. Biz, zamanı donduran, durduran bir toplum değiliz. Göçebe hayatımız hala devam etmektedir ve dünden bugüne değişmenin büyük ve baş döndürücü hazzı içinde kendimizi aramayı sürdürüyoruz. O nedenle bu toplum geçmişi yazıp çizenlerden, mesela tarihçilerden, pek öyle hazzetmez. Tarih eğer bir masalsa dinlenecek, sever, ama kendisini ona anımsatacak bir gerçekse yanına bile yaklaşmaz. Biz aslında televizyon dünyasının ve " Amerikan rüyası "nın gerçek ve doğal çocuğuyuz. Hareketli görüntünün gelip geçiciliğinden, şimdi var olanın az sonra kaybolup gidecek olmasından daha doğal ne olabilir bizim için? İşte bir yıl da öyle, daha şimdiden unutuldu ve silinip gidiyor.
***
Çağın gerçeği de böyle bir anlayıştan yana . "Sonunda Türkiye dünyaya ayak uydurdu mu?" sorusunun yanıtını belki veremem fakat dünyanın bir ruh haleti ve onu besleyecek yaşantı pratikleri açısından Türkiye'ye çok uygun bir model içinde olduğu kesin. Zamanı ve mekanı eritmenin gerçeği üstüne oturmuş bir yüzyılda, bir dönemde dünü olmayan insanlar ve toplumlar olarak yaşarken, hangi biten yeni yıl ve onun muhtemel hüznüne ağıt yakmak söz konusu olabilir?
***
Tabii, bir gerçek var: biten yıl yaşlanmak, malum sona biraz daha yaklaşmaktır. Fakat o da bizi, şimdi öğrencilerimin kullandığı Türkçe ile söyleyecek olursam, "kesmiyor." Hem nüfusumuz çok genç, yaşlanmak denen insanlık halini tanımaktan çok uzağız hem de yaşlılarımız, sabah akşam gazetelerde, dergilerde ve televizyon kanallarında yayınlanan sağlık programlarından ömürlerin uzadığını, hastalıkların artık çok daha iyi biçimde tedavi edildiğini öğreniyor. Kimsenin yıl bitti, yaşlanacağım, ölüme yaklaşacağım kaygısı yok. Ayrıca...
***
Dünya delicesine bir hızla tüketimi öğreniyor. Tüketim, mal fetişizmi demektir. Nesnelere tutkuyla sarılmaktır. Türkiye de bu kervana katıldı. Pahalısını alanlar onları, ucuz alanlar piyasaları doldurmuş olan Çin mallarını alıyor ama artık babadan oğula devreden saat esatirinden herkesin her gün, bana göre biraz da gülünç bir biçimde, başka bir saat taktığı bir döneme geldik. Böylesine mal biriktirme çabasında olan, hemen bir yenisini almaya koşullanmış insanların olduğu, hayata mallar aracılığıyla bağlanmış bir toplumda, ölüm, yıl sonu, yaşlanma düşüncesinin mevcudiyetini, bunlardan kaynaklanan hüznün duyulacağını varsaymak, insanın, bırakın toplumu, onun bir parçası olarak kendisini de bilmemesi anlamına gelir.
***
Eh, o zaman, öyle olsun, yeni yılın sarhoşluğunu yaşamaktansa sarhoşluğun yeni yılını yaşayalım. Herkese en iyisinden yeni yıllar!