Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Şaşırmanın başkenti...

New York!

Aklın, zekanın yaratıcılığın olduğu kadar farklı hayatların, kültürlerin kesişmesinden gelen zenginliğin de insana şaşırma, hayret etme zevkini veren o büyük, güzel ve yaşaması zor metropollerden birisi, birincisi, New Yok. Gökdelenlerin arasından geçiyor, içinde bulunduğum taksinin tıpkı İstanbul'daki gibi çukurlara girip çıkarken sarsılışları arasında bunu düşünüyorum. Şaşırmak bir zevk bu şehirde . İnsan bu şehre doya doya şaşırmak için gelmeli!

Yeni Amerika
Metronun ağzından binlerce insan boşalıyor yerin altındaki dünyaya. Tooker'ın 1950'de yaptığı, klasikleşmiş, 1950 McCarthy dönemi Amerika'sını hicvettiği metro resmi geliyor aklıma. İnsanlar, dar, kalın demirli kapıların arasında, inanılmaz bir pislik, fakirlik içinde kımıldıyor. Yürümekten çok koşmaya yakın bir hızla bir yerden bir yere giden bu insanları hiçbir şey alıkoyamıyor çalışmaktan. Çünkü, Paul Krugman'ın son kitabında yazdığı neden hepsinin üstüne abandıkça abanıyor.
Krugman'a göre modern Amerika New Deal politikasıyla oluştu ve özünü sosyal güvenlik anlayışı meydana getiriyordu. Zamanla git gide o anlayıştan uzaklaştı bu ülke ve o nedenle de bırakın insanların başkalarını düşünmesini devletin bile toplumu düşünmediği bir ülkeye dönüştü. Bireysel kazanç, kişisel tatmin, benlik duygusu bu toplumu meydana getiren değerleri yok edince ortaya bir robotlar toplumu çıktı.

Markalar ve insanlar
Ben de yer üstüne çıkıyorum. Kar atıştırıyor. Soğuk ve rüzgar. Başımı çeviriyorum duvarda bir ilan. Zevkle şaşırıyorum, gülümseyerek. Epson isimli marka reklamını yapıyor duvar afişlerinde. Kişilik sözcüğü İngilizce de personality ile karşılanıyor. Epson yeni ürününü tanıtırken onu değiştirmiş ve artık epsonality döneminin başladığını söylüyor. Kişiliğin markaya dönüştüğü bir dönem ki, New York'a milyonlarca insanın akın akın gelmesine yol açan bu akımın yeni bir adı var artık: brandalism. Bu şehrin vitrinlerinde yer alan o çılgın etiket fiyatına sahip ürünleri de bu akımın tutkunları alıyor. Naomi Klein'ın 'No Logo' kitabında yazdığı gibi ne alındığı önemli değil artık hangi markanın alındığı önemli. 1990'lardan sonra dünya böyle bir yer oldu.

'Waldo sen neden burada değilsin?'
Kitapçıya giriyorum. Akademik kitaplar satan Labyrinth'in kapanmasına üzülmüyorum çünkü Princeton'a taşındı. St. Mark's pahalı satıyor her şeyi ama yirmiden fazlasını alsam da insan ömrünün kısalığını anımsatan onca güzel kitap arasında birisi dikkatimi çekiyor. Bin Ladin Nerede?
Akın henüz çok küçüktü. Waldo Nerede diye bir kitabın çılgınlık yarattığını okumuştum. 'Robert Amca'sına yazdım. İkiletmeyip dört kitap gönderdi. Akıl almaz bir küçüklükte binlerce figürün meydana getirdiği çok büyük ve kalabalık bir çizgiresim içinde başında külahı, elinde bastonuyla Waldo'yu bulmalıydı çocuklar. Şimdi, Bin Ladin'i arıyorlar. Hani bundan daha kötüsü ne olabilir diye sormamalı mı insan? 'Waldo sen neden burada değilsin?' diye sormanın asıl zamanı şimdi galiba.

Amerikan tiyatrosu
Şimdi galerilerin yoğunlaştığı, çağdaş sanatın yüreği olan ve eşcinsellerin yaşadığı eski mezbahalar mahallesinde bir kapıdan ötekine girip sergileri geziyorum. 2000'ler dişe dokunur bir şey çıkaramadı sanat dünyasında. Hava soğuk, kar atıştırıyor. Yolun kıyısına kurulmuş tenekeden bir yapı olan kafeye atıyorum kendimi can havliyle. Eşcinselleri görseydim şaşacak bir şey olmazdı. Travestilerle tıklım tıklım bir yer burası. Her şey ansızın gerçekliğini yitiriyor ve bir oyun sahnesine dönüyor.
Şaşırıyorum, şaşırdığıma sevinerek ve iyi ki diyorum New York'tayım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA