13 askerin şu anda öldürülmesi, bir pusudur, bir katliamdır ve açık mantıkla izah edilebilecek bir boyuta sahip değildir. Ama biraz daha derinlemesine bakınca niçin tam da böyle bir günde böyle bir katliamın yaşandığını izah edebiliriz. Onu yapalım ve bu maksatla meseleyi iç ve dış politika açısından ele alalım.
İç politika ve PKK
1. PKK, 22 Temmuz seçimlerinde tabanını taşıyan bölgede AKP'ye karşı ağır bir yenilgi almıştır. 13 asker katliamından önce de sivil yurttaşları öldürerek bölgeyi cezalandırmaktadır. Bunun yetersiz kalacağını gören PKK bu defa gerili-çatışma ortamı yaratmak suretiyle bölgedeki durumunu konsolide etmek çabasına girişmiştir.
2. Hesaba göre savaş başlarsa, özellikle bölgede anti-demokratik uygulamalara hükümet istemese de gidecektir. O şartlar altında Türkiye-AB ilişkileri bozulacak, bölge halkı yeniden artık eskisi kadar benimsemediği PKK'ya yönelmek zorunda kalacaktır. Bu, AKP'nin çok geniş bir plan içinde zaafa uğraması demektir.
3. Planın son noktası Türkiye'de yeniden asker hakimiyetinin öne çıkmasıdır. 22 Temmuz seçimlerinde AKP'nin bölgeden bu kadar destek almasının en önemli nedeni sınır ötesi operasyona izin vermemesiydi. Şimdi o gerçekleşirse, orduhükümet ilişkisinde denge değişecektir. Bu da gene hükümetin zaafa uğraması, Türkiye'de sivil kanadın geriye itilmesi anlamına gelecektir.
Şimdi bu hain saldırının dış politika açısından ne ifade ettiğini görelim.
Dış politika ve pusu
1. PKK, Türkiye'yi, 1 Mart tezkeresinden beri çok akıllı bir biçimde uzak durduğu Kuzey Irak bataklığına çekmek istiyor. O tuzak, özellikle ABD'den ve Kuzey Irak yönetiminden rıza almadan Türkiye'nin Kuzey Irak'a çullanmasıdır. Buradaki 'rıza' sözcüğü çok önemli. Türkiye'deki şahinlerin tahrik maksadıyla sık sık dile getirdiği gibi rıza, boyun eğer bir yaklaşımla beklenen 'onay'dan farklıdır. Uluslararası siyasetin çok anlamlı bir kavramıdır. Şimdi, bu süreç yaşanmadan, isteniyor ki, Türkiye bir an önce sınır ötesi harekata girsin ve dünyanın bütün kıyametleri başına kopsun.
2 . Bu hareketle Türkiye, yeterince, belki de hiç, benimsemediği Kuzey Irak'la belli bir yakınlaşmaya itilmek istenmektedir. Tuzağın diğer parçası budur. Çünkü, böylelikle, Türkiye, iki ateş arasında kalacak: ya Kuzey Irak'ı bir 'partner' olarak kabul edecek ve o yoldan 'kınanacak' ya da onu atlayarak başına yeni belalar açacak.
3. Bu katliamın arkasında ne olduğunu bilmiyoruz. Ama, eğer hükümet kendisine yöneltilmiş tahriklere kapılır ve Kuzey Irak'a girmeye kalkışırsa, ABD bu konuda kendisine onay verebilir. O onaya bağlı olarak yapılacak pazarlıkla Türkiye, 1 Mart'a geri döner ve ABD o tarihte başaramadığını bu defa başararak Türkiye'yi daha geniş bir planın parçası olarak Kuzey Irak'a bulaştırır. Bush hükümetinin giderayak böyle bir gelişmeden medet umması doğaldır. Çünkü, ABD, Kuzey Irak'ta çökmüştür. İngiltere, kısa bir aralıktan sonra, bunu anladığı için, şimdi bir daha Kuzey Irak politikasını gözden geçirmekte ve oradan kaçmaya çalışmaktadır. Bu ortamda ABD'nin yeni bir kuvvet odağı olarak Türkiye'yi görmesi ve öne çıkarması beklenmelidir.
4. Tam bu sırada Ermeni Tasarısı'nın ABD'de yeniden gündeme gelmesi tesadüf değildir. PKK pususunu kuranlar herhalde bunu görmekte ve düşünmekteydi. Bu şu demektir: Türkiye-ABD ilişkileri, 1 Mart sonrasında asla düzelmedi. Şu anda en kötü noktasında bulunuyor. Yukarıda belirttiğimiz senaryo dahilinde 13 askeri şehit ederek muhtemel gelişmeler ışığında ABD-Türkiye ilişkisini büsbütün bozarak PKK bizi alabildiğine yalnızlaştırmak ve çaresizlik içine itmek çabasındadır.
Şimdi...
Yapılacak tek şey var: hükümetin tahrikten, teşvikten, tazyikten uzak durarak serinkanlılıkla olaya bakması ve gereğini bu çerçeve içinde yerine getirmesi!