Tempo dergisi son sayısında "İçimizdeki Casuslar" başlığıyla bir dosya yapmış. Haberi ilginç kılan "100 yaşına yaklaşmış" emekli bir MİT mensubunun "ifşaı." Neşet Güriş, Enis Tayman'ın yaptığı röportajda Aziz Nesin'in "MİT'te çalıştığını" söylüyor. (Bence, derginin girişinde editör Çınar Oskay'ın Güriş'le ve bu röportajla ilgili anlattığı "olay" daha ilginç.)
Güriş, 193536'da bir konakta yalnız başına, kitaplarıyla yaşayan Nesin'e zarf içinde "aylığını" götürürmüş. Polis kendisini bir kez dövdüğünde, Nesin, "Ben MİT için çalışıyorum" demiş. Bunun üstüne "Ne... namussuz bize haber vermezsin ha" deyip daha fazla dövmüşler. O da Güriş'e yakınmış. Tayman, "Görevi neydi" diye sorunca da, "Bilmiyorum ama yaptı ki bir şeyler MİT para veriyordu" demiş.
Tempo'dan Yeni Şafak'a
Gazetecilik böyle bir şey. Birini bulup konuşturmaktır, gazetecinin görevi. Karşıdaki kişinin söylediklerini kovuşturmak, ortaya çıkarmak da başkalarının sorumluluğu olmak gerekir. Şimdi ortada ağır bir itham var. Açığa çıkarılması, doğrulanması veya yanlışlanması gerekir. Fakat, insan yaşı 100'e dayanmış birinin söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu kendi kendine soruyor.
Nesin'in bu "özelliği" röportaja birdenbire girmiyor. Tayman, bazı tanınmış solcuları soruyor Güriş'e. Sabahattin Ali'yi, Nazım Hikmet'i, Nesin'i. Bir de Attila İlhan'ı. "MİT'le alakası oldu mu" deyince Tayman, Güriş uluorta bir söz ediyor: "Belki olmuştur. MİT'in kanatları geniştir." Kıyamet burada kopuyor. Şöyle...
Cuma günü Yeni Şafak bu görüşmeyi baş sayfasına taşıdı. "Nesin MİT Ajanıydı" diye başlık attı. Nesin'le Attila İlhan'ın fotoğraflarını yan yana bastı. İlhan'ın fotoğrafının altına da, "Güriş A. İlhan'ın da MİT'te çalışmış olabileceğini ima etti" diye yazdı.
Bu, olmaz bir şey değil. Bir dergi haberi var ortada. Gazete onu kullanıyor ve "teknik olarak" yazdığında da bir sorun yok. Fakat, Güriş'in özellikle İlhan için söylediklerini nasıl değerlendirmeliyiz? "Belki olmuştur..." diyor Güriş. "MİT'in kanatları geniştir" deyince de İlhan konusundaki "ima" ortaya çıkıyor. Ama bana öyle geliyor ki, Güriş, İlhan'ın kim olduğunu dahi bilmiyor. O sırada İlhan değil de başka birisi sorulsa aynı cevabı verebilirdi. Şimdi, kamuoyu ne yapacak? "İlhan MİT'te çalışmış (olabilir)" mi demeli? O zaman herhangi birisi herhangi birisini bu kadarcık bir lafla her zaman geriye dönüşsüz biçimde mahkum edebilecek demektir. Gazetecilik herhalde bunun dışında bir çabayı gerektirmelidir.
Suçlanan sol/cular
Bu kadar ağır bir iddia ilk kez değil. Türkiye'de yıllar yılı solcular, Marksistler hakkında savlar ortaya atıldı. Onların "vatan haini" olduğu, Moskova'dan beslendiği iddia edildi. Mitinglerde "Komünistler Moskova'ya" diye bağırıldı. Tüm bunları o gün için anlamak mümkündü. Dünya Soğuk Savaş'ın içinden geçiyordu. Türkiye, o savaşı etinde kemiğinde yaşıyordu. Tüm değerlerimizi bu mihenk taşında sınadık. Bunca yıl geçtikten sonra da iki satırlık tespitlerle casuslukMİT ajanlığı ortaya çıkıyor. İşin vahim yanı, açık söyleyelim, solcuların da birbirini aynı şekilde kınamasıdır . Tüm bunları da müthiş bir "Şark kurnazlığıyla" "ateş olmayan yerden duman çıkmaz" deyip geçiştiriyoruz, daha doğrusu kabul ediyoruz. İnsanların kişilik nitelikleri gerçek işlerinin ve değerlerinin önüne geçiyor. Oysa...
Tam bir kitap tutkunu olan değerli dostum Yavuz Onursal'la ortak bir derdimiz vardır. İngilizce biyografi kitaplarını eline aldıkça, içlenir, "Bizde niye bunlar yazılmıyor" diye yakınıp durur. Bu gerçek bir derttir.
Entelektüel tarihimizin büyük eksiği
analitikotorize (hakkında yazılan kişinin onayı alınmış) biyografilerin yazılmamasıdır. Biyografi yazımının bir akademik iş olarak görülmemesidir. Buradaki maksat analitik olmak kadar da eleştirel olmaktır. Elbette bir yazarın "gizli hayatı" da önemlidir. Ama bu koşullar içinde. Bu yapılmadığından şimdi herkes karşısına birisin oturtup ona hayatını kendisi anlatıyor. Ama o bile bir nimet.
Gerisi laf u güzaf yani dedikodudur.