AKP'nin kendi içindeki Milli Görüş yanlılarını tasfiye ettiği bir haber olarak bütün basına yansıdı ama Ahmet Hakan Hürriyet'teki yazısında durumu kanıtlayan isimleri teker teker belirtince iş somutlaştı. Aslında bu gelişmeyi açık açık Tayyip Erdoğan'ın kararı diye görmekte hiçbir mahzur yok ve bu hamle sanıldığından daha büyük, farklı ve önemli.
Meşum iktidar oyunu
Geçen eylülde yayınladığım Türk Sağı ve AKP isimli kitabımda ele aldığım birkaç önemli noktadan ilkinde AKP'nin henüz partileşme oluşumunu tamamlamadığını öne sürüyordum. Bana göre bu partinin içinde radikaller ve ılımlılar diye iki kanat vardı. Ilımlılar AKP'nin RP ve FP'den uzaklaşarak 'yenilikçi' bir parti olarak kurulmasını isteyenlerdi. İkinci grup ise doğal olarak daha önceki siyasal İslamcı partilerin uzantısıydı. Bunlar başlangıçtan itibaren çatışıyordu. Ilımlıların başında Erdoğan, radikallerin başında Bülent Arınç vardı. Aslında çatışma daha önce başlamıştı. Arınç'ın Meclis başkanlığı da 1 Mart tezkeresinin reddi de radikallerin gücünü ortaya koymuştu.
Bu zıtlaşmanın son aşamasını Arınç'ın cumhurbaşkanlığı resti oluşturdu. Erdoğan, verdiği demeçlerde bu resti görmek zorunda olduğunu belirtti. Yoksa parti bölünecekti. Ne var ki, kabul edilen rest çok önemli bir sonuç doğurdu. Ordu, partinin o kesim tarafından kontrol edildiği kanısına vardı ve muhtıra yoluna gitti. Öyle bir gelişme olmasaydı, kulise sızan haberlere göre zaten uzlaştığı anlaşılan orduyla AKP arasında herhangi bir sorun doğmayacaktı. Ama Arınç'ın iddia ve ısrarının partiyi çok ciddi biçimde böleceği artık belli olmuştu ve Aksiyon dergisine verdiğim demeçte bugünkü tasfiyenin gerçekleşeceğini belirtmiştim. Nihayet oldu!
Seçim sonrası demek...
Bütün bunların çok önemli iki anlamı var.
1. Bu tasfiye süreci Erdoğan'ın baştan beri gücünü ve niyetini çok iyi anladığı çevredeki merkez dediğim ve Anadolu'da yerleşik olan muhafazakar sermayenin partiye hakimiyeti anlamına geliyor. Bu kesim katiyen devletle çatışmayan, onunla uyum içinde olan bir parti peşindedir. Çünkü maksadı elinde tuttuğu sermayeyi büyütmek ve metropolitan sermeyenin yerine oturmaktır.
2. Bugünkü tasfiye o sırrı bir türlü aydınlatılmayan Dolmabahçe görüşmesinin bir verimidir. Ordu bunu açıkça istemiş, Erdoğan da bu tavizi vermiştir. Bundan sonra basıncın önemli ölçüde düşeceğini söylemek yanlış olmaz.
3. Bu girişim cumhurbaşkanını halk seçecekse (geriye dönüş her zaman mümkündür) o takdirde adayın Abdullah Gül olmamasını da galip ihtimal haline getiriyor. Hatta AKP'li olmayan bir aday üstünde uzlaşmayı da beklemek söz konusu.
Şimdi...
Bu durum 'bizde her iktidara gelen devlete teslim olur' şeklindeki analizin yeni bir kanıtıdır diye yorumlanabilir, bunda da bir yanlışlık olmaz. Bu iyi bir şey midir değil midir sorusunu bir yana bırakalım ama şurası muhakkak ki, o yama gibi duran transferlerle değil AKP asıl bu hamleleriyle merkeze yerleşmeye çalışıyor, Erdoğan parti hakimiyetini asıl şimdi kuruyor. Bundan sonrasına ise bir tek GülErdoğan çatışması kalıyor.
Ne yapalım, evladını yemeyen iktidar olmuş mudur?