Hiç kuşkusuz dünyanın etkili çağdaş sanat etkinlikleri arasına giren İstanbul Bienali, kapılarını 16'ncı kez cumartesi günü, üstelik ücretsiz olarak sanatseverlere açıyor.
Önceki gün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fındıklı Kampüsü'nde, İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, bienalin 2026'ya kadar sponsoru Koç Holding adına Ömer Koç, küratör Nicolas Bourriaud ve İstanbul Bienali Direktörü Bige Örer'in katıldığı basın toplantısının ardından iki saatimi sadece mimar Emre Aralot tarafından dizayn edilen ve Resim ve Heykel Müzesi'ne dönüştülen eski adıyla 5 numaralı Antrepo alanında, rehberle birlikte serginin ana mekanını gezerek geçirdim.
Küratör, insanlık olarak artık geç kaldığımız aşikar olduğu en acil sorunumuz olan ekolojiyi geniş bir açıdan ele almış ve 16. İstanbul Bienali'ne, Pasifik Okyanusu'ndaki insan eliyle yaratılan 3 milyon metrekare büyüklüğündeki dev plastik atık yığınına atıfta bulunarak, "Yedinci Kıta" adını vermiş.
Dolayısı ile iklim krizinden tutun da insanlığın çılgın boyutlardaki tüketim davranışlarına kadar pek çok önemli konu 25 ülkeden 56 sanatçı tarafından çarpıcı eserlere dönüştürülmüş.
Türkiye'den 8 sanatçının katıldığı bienalde 36 yeni eser ilk kez İstanbul'da sanatseverlerle buluşuyor.
İstanbul'a bienal sahiden çok yakışıyor.
16'ıncı bienal ana teması düşünüldüğünde çok daha dikkat çekiyor.
Küratör Nicolas Bourriaud, basın toplantısında söyledikleri bu açıdan ilgi çekiciydi: "Fikirlerin ve insanların yüzyıllar boyunca başkalaşıma uğradığı, çevrenin önemli bir mesele haline geldiği İstanbul bu kapitolasen operası için kusur bir sahneydi." Doğrusu sadece İstanbul halkı için değil, aralarında sanatsever, koleksiyoner, gazeteci ve eleştirmenlerin olduğu 5 bin yabancı konuk için de ilginç, çarpıcı bir bienal başladığını söyleyebilirim.
Pera Müzesi ve Büyükada'ya da yayılan bienalin yanı sıra başta Pilevneli Galeri'de başlayan sanatçı Tobias Rehberger'in 'Bazen Hiç Olmadığından Daha iyi Olur" başlıklı sergisi olmak üzere İstanbul'da pek çok paralel sergide sanatseverlerle buluşuyor bu hafta.
Sevil Dolmacı Sanat Galeri'sinde açılan Kolombiyalı sanatçı Rafael Goezbarros'un 20'nci yüzyılın sonunda Kolombiya'da yaşanan iç savaş ve göçü konu alan "We Forget to Think We are Born" (Doğduğumuzu düşünmeyi unutuyoruz) isimli sergiyi de dolaşma fırsatı buldum bu hafta. İç savaşa kurban gidenlere atıfta bulunan karıncalar, güven duygusunu öne çıkaran birbirini bileklerinden kavramış heykellerden oluşan salıncaklar...Sanatçının birbirinden çarpıcı eseleri İstanbul'da sanatseverlerle buluşurken, görkemli bir açılışla kapılarını başta Dolapdere'deki komşularına olmak üzere tüm Türkiye'ye açan modern sanat müzesi Arter bir başka yazının konusu artık...