CEO'luğu bırakıp yeniden öğrenci olan Mehmet Ali Neyzi'nin hikâyesini dinlediğimde aklıma ilk, Suzanna Tamaro'un 'Yüreğinin Götürdüğü Yere Git' isimli kitabı gelmişti.
İş dünyasında buna benzer başka hikâyeler de zaman zaman karşımıza çıktı. Mesela, işini gücünü bırakıp, güney sahillerinde çok mütevazı hayatlara geçenler sayısı da azımsanmayacak kadar arttı.
Neyzi'nin hikayesine gelince... Son bir kaç yıldır Türkiye'nin en büyük müteahhitlik şirketlerinden biri olan STFA'nın dev projelerini konuşmak üzere pek çok kez bir araya geldik. aHaber'de yayımlanan İş'te Hayat isimli programıma da katılmış ve o sırada hala inşaatı devam eden İzmit Körfez Geçişi projesi için, 'suyun dibine dört gökdelen dikiyoruz' diyerek heyecanla gelişmeleri anlatmıştı.
Sonra birlikte bu kez yine bir STFA projesi olan ve Asya yakasına Avrupa'dan su taşımak için İstanbul Boğazı'nın 140 metre altında inşaa edilen tüneli dolaşmıştık.
Alp Taşkent ve Neyzi ile birlikte en son Kuveyt'e gitmiş ve ülkenin yaklaşık 500 milyon dolarla en büyük inşaat ihalesinin temel atma törenine katılmıştık. STFA, petrol zengini Kuveyt'te Servis Limanları ve Genişletme İnşaatı Projesi'nin ihalesini Batılı rakip şirketleri geride bırakarak almayı başarmış ve bu nedenle görkemli bir imza töreni yapılmıştı.
Mehmet Ali Neyzi, o gün Pakistan'dan gelmişti ama art arda zorlu ülkelerde proje peşinde koşmaktan yorulur bir hali de yoktu.
Oysa uzun zamandır aklının bir köşesinde de tarih okumak varmış. Bu yılın başında duydum ki Neyzi STFA'daki CEO'luk görevini bırakmış ve Beyrut Amerikan Üniversitesi'nde master yapmaya başlamış.
Tezi de Abdülhamit dönemi.
Bu ay başında Neyzi'nin girişimiyle üniversitede düzenlenen Mercidabık Konferansı'na katılmak üzere Beyrut'a gittik ve hatta DEİK heyetiyle birlikte Başbakan Hariri başta ülkenin önde gelen pek çok ismiyle de görüşmeler yaptık.
Mehmet Ali Neyzi de bize katıldı ancak artık bizim baktığımız pencereden olaylara bakmayı bırakmıştı. Çünkü master yerini doktoraya bırakmış ve öğrenciliği çok daha fazla ön plana çıkmıştı.
Böyle bir kararı nasıl verdiğini merak ettim. 'Hiç zor olmadı, sadece en az 30 yıl gecikti. Çocuklar oldu, onların eğitimi, derken kariyerim yüzünden hep erteledim ama artık daha fazla dayanamadım" diye anlattı hikayesini. Özetle Neyzi, yüreğinin götürdüğü yere gitmiş ve halinden de çok memnundu, CEO'luğu ise hiç ama hiç özlemiyordu.
Doğrusu özellikle CEO'luk, iş dünyasında üst düzey yöneticilik dışarıdan göründüğü kadar şaşaalı pozisyonlar değil, stresi, uykusuz geceleri bol bir görev. Bir noktada her şeye son verip, hayatı bambaşka yaşamak işte bu nedenle pek bir cazip geliyor olabilir.
Bugünkü yazımı özellikle böyle bir hikayeyle bitirmek istedim. Yeni yılda herkesin hayallerine kavuşmasını ve hayatına anlam katacak projelerini gerçekleştirmesini diliyorum. 2016 ülkemiz için hiç güzel bir yıl olmadı. Büyük acılar yaşadık. Korkunç bir darbe girişiminin etkileriyle boğuştuk ve sonunda yılı bitiriyoruz. Yeni yılın ülkemize ve tüm insanlığa sağlık, huzur, barış, hoşgörü ve mutluluk getirmesini diliyorum.