Geçen hafta Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ile Frankfurt'a gitme çabamız, yoğun kar yağışı nedeniyle hüsranla sonuçlanmıştı. Saatlerce rötar yapan uçağımızın nihayet havalanmasıyla duyduğumuz sevincin yerini de, kaptan pilotun Frankfurt kapandığı için Münih havalimanına ineceğimizi bildiren anonsuyla hayal kırıklığı almıştı.
Ekonomi gazetecileri olarak bizler konuşacağımız kişi yani haber kaynağımız yanımızda olduğu için Münih'e inmeyi fazlasıyla dert etmedik. Ama Bülent Eczacıbaşı için durum farklıydı.
Franfurt'taki banyo fuarı yaklaşık 50 yıldır yapılıyordu. Eczacıbaşı, daha henüz Vitra'yı üretmedikleri yıllardan itibaren 40 yıldır hiç sektirmeden bu fuara gelip, sektördeki yenilikleri izliyordu. Üzüntüyle, "Frankfurt'a gidememeyi düşünemiyorum" dedi o yüzden. Ancak doğa öyle bir çalım atmıştı ki Münih'ten tren yoluyla Franfurt'a gitmenin de imkânı yoktu. O akşam biz toplantımızı yaptık ve sabah da ilk uçakla İstanbul'a uçtuk. Ama Bülent Eczacıbaşı ve New York Modern Sanat Müzesi'nde (MOMA) bir yıl çalıştıktan sonra İstanbul'a dönen ve artık holdingde aktif olarak çalışmaya başlayan kızı Esra Eczacıbaşı şanslarını ertesi gün denemeye karar verdi ve yolların açılmasıyla seferlerine başlayan Frankfurt trenine binmeyi başardılar.
Nerden nereye...
Peki bu fuar Eczacıbaşı için neden bu kadar önemli? Onu da gazeteci grubun içinden daha kar başlamadan yola çıktığı için Franfurt'a varmayı başaran tek arkadaşımız olan Şükrü Andaç'ın Eczacıbaşı Holding CEO'su Erdal Karamercan'la yaptığı röportajdan öğrendim. Karamercan, 1985 yılında Eczacıbaşı Grubu olarak ilk kez katıldıkları fuara 4 kişi geldiklerini ve gelirken de yanlarında kovalar, sıvalar, malalar getirdiklerini hatırlatmış ve şu ilginç anekdotu anlatmış: "Fuara girdik, 15 metrekarelik bir alanımız var. Başladık standı kurmaya. Herkes bizi izliyordu.
Tüm şirketler teçhizatları, elemanlarıyla stant kurarken biz onların yanı başında küçük bir alanda kovada karıştırılan harçla stant kurduk yani."
Aradan 28 yıl geçti. Peki ne mi oldu? Karamercan onu da yanıtlıyor:
"VitrA olarak şimdi aynı fuarda dünya devi markalarla rekabet ediyoruz. 2008'de satın aldığımız Burdbeg ile birlikte 2 bin metrekarelik standımız var. En büyüklerden biriyiz. Otomobilde Mercedes, BMW gibi markaları bizim sektöre uyarlayın ve onlarla rekabet eden bir Türk markası düşünün. İşte bu Türk şirketi VitrA. Üstelik Almanların banyo dolabında 1 numaralı markası Burbeg'i satan alan bir VitrA. Dünya ligine oynuyoruz. Satışlarımızın yüzde 65'i yurtdışından, 6 bin 500 kişilik istihdamın dörtte biri yurtdışı operasyonlarımızdan."
Sonra fuardaki VitrA standındaki bazı ürünlerle ilgili fotoğrafları gönderdi Eczacıbaşı Basın Danışmanı Cem Tanrıkılıcı, gördüm ki günümüzün ileri seviye ses ve görüntü teknolojilerini bir arada kullanan VitrA'nın Elements diye bir ürünü var. Burada anlatamayacağım detayda teknoloji kullanılmış. Deniyor ki işlem tamamlandığında o ana kadar hiç gözükmeyen gerçek lavabo, özel projeksiyon teknolojisi ile ekranda beliriyor. Ha bu arada unutmadan, VitrA'nın yeni serisi Memoria da ünlü Fransız tasarımcı Christophe Pillet'nin elinden çıkmış.
Diyeceğim o ki, Türkiye'nin sanayicilerinin birçok alanda dünya çapında geldikleri nokta parmak ısırtıyor.
Bülent Eczacıbaşı'nın "mutlaka gitmem lazım" cümlesinin arkasında yatan işte bu ilginç gelişmelermiş.