Bütün talihsizlikler, şanssızlıklar sanki Türkiye'yi buluyor şu sıra. Öyle bir coğrafyadayız ki zaten bambaşka güzel gündemlerin peşinde olmaya, yeniliklerden, hayatın başka renklerinden söz etmeye hiç izin yok. Art arda gelen şehit haberleri öyle yürek yakıyor ki insan yazı yazmak bile istemiyor.
Ama işte hayat devam ediyor. Ben de bugün sizlere beni çok duygulandıran Ağrılı küçük çocuklar ve gençlerin yazdığı mektuplardan söz etmek istiyorum.
Türkiye'de tenisi yaygınlaştırmak ve ülkenin ücra yörelerine kadar giderek bu spora ulaşmaları mümkün olmayan çocukları, gençlere tenis oynatmak için Türkiye Tenis Federasyonu'nun yaptığı güzel projelerden daha önce de söz etmiştim. Zengin sporu olarak bilinen tenisi, asla ulaşamayacak bir kesimle buluşturmak gibi insanın içini açan bir projeyi hayata geçirdi federasyon. Bunu yaparken de bölge valileri, işadamları, akademisyenleri kısacası kapılarını çaldıkları herkes federasyona müthiş destek çıktı.
Tenis Federasyonu'nun yaptığı birçok proje var ama beni en çok etkileyeni "Haydi Gençler Kortlara, Ağrı'yı Kalkındırmaya" ismini taşıyor. Türkiye'nin en yoksul kentinde 7 ay içinde 40 öğrenci tenisle tanıştırıldı. Hayatları değişti.
Federasyon Ağrı'dan sonra Doğu ve Güneydoğu'nun diğer illerinde tenis ligi oluşturacak kadar bu işi ileriye taşımaya başladı. Erzurum ve Van gibi illerdeki turnuvalarda başarı gösteren en az 15 genci, Barcelona'da yapılacak karşılaşmalara götürme planı yaptıklarını biliyorum. Düşünebiliyor musunuz içlerinde bazı gençler var ki bugüne kadar Ağrı'dan dışarı dahi çıkmamışlar.
Türkiye Tenis Federasyonu Başkan Vekili Cengiz Durmuş, tenisle tanışan ve hayatı değişen üç öğrencinin bana yazdığı mektupları göndermiş. İnsan çok duygulanıyor.
11 yaşındaki Tamer, "Şelale Abla merhaba. Ben tenisi çok seviyorum. Hayatımda ilk defa Ağrı dışına çıktım ve İstanbul'a geldim. Tenis ile birlikte çok arkadaş edindim" diye yazmış. Yine 11 yaşında olan Ayşe Ekinci ise, derslerinde başarılı bir öğrenci olduğunu ama Ağrı'da yapabileceği çok şey olmadığını yazmış mektubunda ve şöyle tamamlamış sözlerini: "Tenisle tanıştıktan sonra hayatım, hedeflerim değişti. Başarılı olmak için günde en az 3 saat antreman yapıyorum ve Dünya Tenis Turnuvalarını TV'den takip ediyorum. Hayalim Maria Sharapova gibi bir sporcu olmak. Eğer bu alanda devam edemezsem mühendis olmayı hayal ediyorum."
17 yaşındaki Fırat Yıldız'ın yazdıkları ise tek kelime ile sarsıcı:
'Şelale Abla merhaba. Ben yaklaşık 7 ay öncesine kadar uyumsuz, bağımlı, öfkeli bir gençtim. Etrafıma ve kendime zarar veriyordum. Tenise başlamadan önce buraya sadece zengin çocuklarını alırlar deyip kortları taşlardım. Kimseyle iletişime geçemiyordum ve okulu da bırakmıştım. 7 ay önce ise Fırat Hocamız beni alıp burada dersler vermeye başladı. Benimle ve sorunlarımla ilgilendi. Ağrı Tenis Kulübü'ne ait 5 tenis kortunun tüm sorumluluğunu bana bıraktılar. Tenisi çok severek oynuyorum. Birçok maç yaptık ve çok iyi oynadığımı söylüyorlar. Bundan sonra Ağrı'daki en büyük rakibim Fırat Hocamız. Sonra ise birçok yerlerde maç yapacağız, Barcelona dahil. Hayatım da hayallerim de değişti.'
Fırat'ın mektubunu okuyunca, öfkesinin yerini büyük hayallerin aldığını görünce; gençlere ve çocuklara eğitim ve spor imkânlarını tam anlamıyla sunduğumuzda bugün yaşadığımız bazı önemli sorunların geçmişte kalacağına emin oldum.