Önceki akşam televizyon karşısında oturmuş, Brüksel'de Başbakan Erdoğan'ın katıldığı Friends of Europe (Avrupa dostları) isimli düşünce kuruluşunun toplantısını izliyorum.
Her şey güzel. Başbakan Erdoğan'ın Brüksel'de olması, uzun bir aradan sonra Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinde önemli bir adım olarak niteleniyor.
Ne de olsa bugüne kadar Türkiye'nin performansında yüzde 80'lik bir kayıp olduğu söylenmekte. Erdoğan'ın Brüksel'de her kesimle bir araya gelmesi, tartışma ortamlarının doğması, Türkiye'nin Kıbrıs gibi haklı davalarının masaya yatırılması son derece sağlıklı gelişmeler.
Ta ki. Evet ta ki hakikaten bir provokatör olduğuna inandığım Avrupa Parlamentosu üyesi Rum milletvekili Marios Matsakis söz alıp, 'İşgalci Türk askeri Kıbrıs'tan ne zaman çekilecek' şeklinde soru sorana kadar.
Okurlar Matsakis'i bayrak indirme olayıyla hatırlayabilir. Vaktiyle Güney Kıbrıs'tan Kuzey Kıbrıs'a geçip, bayrağı indirip kaçan kişi bu zat.
Erdoğan'ın tepesinin atmasına, sinirine hâkim olamamasına sebep olacak bir karakteri var. O ayrı. Ama yine de ben Başbakan Erdoğan'ın üslubunun diplomatik olmasını tercih ederdim. O da ayrı.
Neticede o salonda yapacağımız lobinin büyük bir önemi var. Çünkü Avrupa'nın önde gelen pek çok ekonomi ve siyasi yazı yazan gazetecileri, parlamenterleri, kanaat önderleri de o salonda.
Bilanço iyi
Başbakan'ın tane tane bugüne kadar Türkiye'nin çözüm için nasıl uğraştığını ve bu işin çözümsüzlüğe Kıbrıs Rum kesimi tarafından nasıl itildiğini anlatmasını es geçtiğimi zannetmeyin bu arada.
Başbakan'ın Brüksel ziyaretinin analizini en iyi alabileceğime inandığım kişi TÜSİAD'ın Brüksel Temsilcisi Bahadır Kaleağası'dır. O nedenle dün telefon açıp, bu ziyaretin önemini nasıl yorumladığını ona sordum.
Kaleağası, Başbakan'ın Rum milletvekiline verdiği -ki aslında sinirlenmese gayet de güzel sıraladı olan biteni- cevabın biraz kendi aleyhine dikkat çekici olsa da, bu ziyaretin genel algılamasının, yani bilançonun olumlu olduğu görüşünde.
Niye iz bırakmıyoruz?
'Türkiye-AB ilişikleri kar etti ama karı maksimize edemedi' diyor Kaleağası.
Bu kadar kişinin bir araya gelmesi son derece pozitif. Ama bakmış Kaleağası toplantıda Türkiye ile ilgili hiçbir belge dağıtılmıyor. Bir iz bırakmanın öneminden yola çıkan Kaleağası, hemen harekete geçmiş, apar topar bir şeyler getirip dağıtmış.
Sonra diyor, 'Aklıma geldi. Hemen bu önemli kuruluşla temasa geçtim ve Başbakan'ın konuşmasını internet sitesine koymalarını ve sonra da TürkiyeAB ilişkileri arasındaki en yapıcı yorum yarışması açmaları konusunda onları ikna ettim.
TÜSİAD olarak da birinci geleni 2010 Avrupa Kültür Başkenti'nde yani İstanbul'da iki gün ağırlayacağız.'
Avrupa Dostları'nın yüz binleri bulan 'network'ü düşünülürse bu fikir hiç de fena değil.
Kişisel fikrim; daha önce de dile getirmiş olabilirim, Brüksel'de kafası Bahadır Kaleağası gibi çalışan küçük bir grubumuz olsa sanıyorum çoktan AB'ye girerdik.
Belki yukarıdaki örnek çok küçük gelebilir size ama Kaleağası'nın sadece bir toplantı sırasında yaratmaya çalıştığı katma değer ortada.
Willy Brandt'a atıf
Gelelim AB'deki yeni yüzümüz Egemen Bağış'a. Aslında herkes Ali Babacan'ın iyi bir söylem geliştirdiğine hem fikir. Ama işte zaman konusu da önemli.
Şimdi İngilizce'si iyi, Başbakan'a yakın birisinin devlet bakanı olması ve AB ilişkilerinin de bu bakanlığa bağlanması olumlu bir gelişme.
Bahadır Kaleağası, ilk kez AB çevresinin karşısına çıkan Egemen Bağış'ın yaptığı kısa konuşmayı, 70'lerin Almanya'sının efsaneleşmiş sosyal demokrat Başbakanı Willy Brandt'a atıfta bulunarak bitirmesini de çok anlamlı bulmuş.
Bağış, Avrupalı önemli bir şahsiyet, aziz şahsiyet olarak anılan Brandt'la konuşmasını bitirmesi AB'de olumlu bir izlenim bırakmış.
Egzersiz önemli!
Bahadır Kaleağası, bardağın dolu tarafını görmek istiyor. Mesela Toplantıda CHP'nin de konuşması güzel olmuş. AB'lilere çoğulculuk izlenimi vermiş.
Avrupalı parlamenterlerin soru sorması, kiminin Türkiye deneyimlerini anlatması, Türkiye'nin konuşulması, Başbakan'ın yanıt vermesi ne olursa olsun iyi bir görüntü vermiş.
Kaleağası, 'Önemli olan bu egzersizin yapılıyor olması. Artı değeri var' diyor.
Şimdi sıra geliyor, bunun içini doldurmaya. 2009'a AB ilişkileri açısından iyi başladık.
Umarım sonunu da iyi getiririz.