Tüm okurlarıma mutlu pazarlar diliyorum. 2015 yılını geride bıraktık. Hepinize sağlık, mutluluk ve huzur dolu yeni bir yıl diliyorum. 'Gülümse Türkiye' köşemizde ağız ve diş sağlığı ile ilgili yeni teknolojiler ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler vermeye çalışıyorum. Bu bilincin yükselmesi için biraz da canlı örneklerle süslenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yaşanmış tecrübelerden dinlemenin daha verimli olacağı kanaatindeyim. Bu hafta iki profesör konuğum var. Beni kırmadılar ve tedavi süreçlerindeki ve sonrasındaki duygularını paylaştılar. Umarım siz okurlarım için de faydalı olur. Siz sevgili okurlarımdan da tedavi sürecini paylaşmak isteyen olursa, bana ulaştırmalarını rica ediyorum.
İlk konuğum Prof. Dr. Zafer Kesebir. Prof. Kesebir şöyle başlıyor yazısına: "Benim genç arkadaşım İlker Erdoğan bana 'Zafer Hocam senin dişlerine belli bir zaman diliminde alt ve üst çene olmak üzere toplam 14 implant uygulaması yapıldı. Bu süreçte geçirdiğin ruh halini bir yazıyla anlatır mısın?' dedi. Ben de onun bu isteğini yerine getirmek için geçirdiğim aşamaları aşağıda kısaca özetlemeye çalışacağım.
Yaşım 70 ve dişçi koltuğuyla ilk tanışmam sanırım süt dişlerimin çekimi için 5 yaşındayken oldu. Gerekli özeni gösterdim ve genetik faktörler gibi nedenlerle 60 yaşına gelene kadar sık aralıklarla muhtelif diş doktorlarıyla haşır neşir oldum. Ancak bu noktada dişlerim artık tedavi kabul etmeyerek, kalan 5-10 dişim çekilerek damak (takma diş) yapılma durumuna gelmişti. Bu durum fena halde canımı sıkıyordu.
Doktorum dişlerin yerine implant yapıldığı takdirde ömür boyu kullanıp çok daha rahat edeceğimi ve ağız yapımın daha sağlıklı olacağını belirterek beni implant uygulamasına ikna etti.
Ne yalan söyleyeyim ilk başta sağdan soldan aldığım duyumlardan bu uygulamanın ağır bir cerrahi müdahale olacağı ile ilgili endişem vardı.
Yapılacak uygulamanın lazer yöntemiyle olacağı, minimum kanama, ağrısız ve dikişsiz bir uygulama olacağının bana söylenmesine rağmen ilk operasyon gününe kadar az da olsa bu çekince ve kuşkular içinde ameliyata girdim.
Operasyonda beş dişim çekilerek kökler üç-beş dakikada yerleştirildi. Diğer implant yerleri açılarak oraya da doku dostu titanyum kökler yerleştirildi. Kanama bile olmadan tüm operasyonun tamamlanması bir saati bile bulmadı. Aynı gün tedavi merkezinde yarım saat oturduktan sonra fakülteye gittim ve günlük işlerime koyuldum.
Olanlara inanamıyordum. 'Bunca yıl diş hekimi koltuklarında bu sıkıntıları boş yere çekmişim' diyerek bu işlemi neden daha önce yaptırmadığıma hayıflanıp durdum. Alt dişlerim tamamen çekilip implantlar yerleştirilmişti ve bunların çene kemiğine kaynaması için iki-üç aylık bir süreye ihtiyaç vardı. Bu aşamada biraz hım hım konuşma, sert gıdalar alamama ve her istediğini yiyememe gibi önemsiz durumlar dışında bir sıkıntı yoktu. Bu arada ben de moralim son derece yüksek bir şekilde implantların kaynayıp dişlerin takılma gününü sabırsızlıkla bekliyordum.
Sonuçta implantlar kaynayıp bunların üzerine dişler takıldığında görünüm heyecan vericiydi. Size verilen aynaya baktığınızda hissettiğiniz sevinç ve şaşkınlık arası duygular içinde gidip gelirken bu arada aile büyüklerinizi de anımsıyorsunuz. Dedelerinizin, ninelerinizin geceleyin suya koydukları takma dişleri hatırlayarak 'Keşke sağ olsalardı da onlar da bu konforu yaşasalardı' gibi nostaljilere de sürükleniyorsunuz..."
İkinci konuğum Profesör Okan Yeşilot. Kendisi bana "Sevgili İlker, seninle duygularıma ilaveten bir araştırmayı paylaşmak istiyorum" dedi ve şöyle devam etti:
"Dış görünüş, giyim, kuşam, davranış ve tavırlar sözsüz iletişimin parçalarıdır. 'İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır' deyimi de ilk izlenimin önemini ortaya koyan deyimlerimizdendir. İlk defa gördüğümüz insanlar hakkında fikirlerimiz saniyeler içinde oluşmaktadır. İlk intibayı olumlu ve doğru oluşturabilmek bu bağlamda önemlidir. Hele ki karşı tarafa kendimizi anlatmak için çok uzun saatlerimiz yoksa bu fırsatı iyi değerlendirmek gerektiği açıktır.
Erkekler için; bakımsız kirli saç ve sakal; bakımsız, sararmış dişler ve ağız kokusu; yırtık, rengi atmış veya kirli giysiler; ağır kokulu parfüm, iş ayakkabıları ile giyilen beyaz çorap; kravat kullanılmadığı zamanlarda gömlek yakasından göğüs kıllarının görünmesi; iş kıyafetleri ile kullanılan postal, spor ayakkabı, sandalet, sabo, boyasız ve bakımsız ayakkabılar imaj kırıcı unsurlar olarak sayılabilir.
Araştırmalar, ilk karşılaşmada karşı taraf üzerinde etki bırakmak için dört dakikadan az bir süre olduğunu göstermiştir. Yaş, cinsiyet, ırk gibi fiziksel özellikler, boy, kilo, renk ve yüz hatları ile görsel ve hızlı bir şekilde karşı tarafa aktarılır. Ancak zeka, yetenekler, güvenilirlik, sosyal sınıf, çekicilik, parasal durum vb. sonradan anlaşılır ve her zaman kesin doğru olmaz. İnsanların bazıları sezgilerini kullanır, gördükleri gerçeklere güvenir ve tartar, bazıları ise sözlü olmayan ipuçlarını değerlendirmekte zorlanır. Karşı tarafın kişi hakkında ne kadar sürede ve nasıl yargıya varacağı bilinemediği için ilk seferde iyi bir izlenim yaratmak gerekmektedir.
Fiziksel görünüm, kişinin vücut orantısı, vücut şekli, hatları, kilosu, kıyafetinin kumaşı, deseni, rengi vb. kapsar. Kişisel görünüm bir bütündür ve bütün insanlar güzel görünmek isterler. Önemli olan sadece güzel giyinmek değil, aynı zamanda iyi bir kişisel bakım yani tepeden tırnağa sağlıklı, düzenli ve temiz görünmektir. Kişisel görünümü etkileyen bazı özellikler ise; sağlıklı olmak, temiz ve canlı bir cilt, bakımlı parlak saçlar, parlak canlı gözler, temiz beyaz dişler, bakımlı eller ve ayaklar, doğal ve düzenli duruş, düzenli ve uyumlu yürüyüş, doğru oturuş biçimidir. İlk intiba dediğimiz ilk karşılaşma anında oluşturduğumuz izlenim insanların hafızalarında uzun süre hatta bazen kalıcı olarak yerleşmektedir. Her insan dış görünüşün etkisi altında kalmakta, buna göre yargılamalar yapmaktadır. İmaj yönetimi dediğimiz kavramla kendimizi dışarıya daha doğru yansıtmayı başarabiliriz.
Çok şükür hiçbir diş sorunum yoktu. Yalnızca ön dişlerim doğuştan hafif aralıktı. Dişlerimi kestirmeden estetik lamine uygulaması yaptırdım ve tedavi sonrasında şunu fark ettim; artık daha özgürce gülüyorum ve gülerken elimle dudaklarımı kapatmıyorum..."