Türkiye'de Sol'un gelişip umut haline gelememesinin sebepleri var. Biri, orduyla işbirliği geleneği; tepeden inmecilik; seçkincilik. 1932'de yayınlanmaya başlayan Kadro dergisi, imtiyazsız, sınıfsız bir topluma ulaşmak için, seçkinlerin kitlelere yol göstermesi gerektiğini vurguluyordu. Ulusun uyandırılması maksadıyla, yukarıdan aşağı bir devrimi öngörmüşlerdi. Kemalizm'i bu çerçeve içine oturtup sahip çıktılar. Tarihçi Prof. Şükrü Hanioğlu'na göre, Kadro mecmuası tarafından yapılan Kemalizm yorumunun, günümüz Halk Partisi, ulusalcılık ve Türk soluna uzanan etkileri mevcut. Yeni bir düzen kuran Atatürk'ün, o dönemde halkı devrimlerle şekillendirmeye çalışmasını doğal karşılayabiliriz ama, CHP'nin bir özeleştiri dahi yapmadan, mazisini topyekûn sahiplenmesi ve zaman zaman da, yollarının orduyla kesişmesi önemli bir handikap. Böyle bir yakınlaşmayı, 27 Mayıs'ta ve daha sonra da 28 Şubat'ta yaşadık.
Sosyalist solda da askerle dirsek temasına şahit olduk. 12 Mart öncesinde Devrim dergisinin askeri kışkırtarak, darbenin önünü açma girişimlerini biliyoruz. Deniz Gezmiş, "Antikemalist karşı devrimle mücadeleyi bütün zinde güçlerle el ele yürüttüklerini" söylüyor, "2. Kurtuluş Savaşı'na Atatürk'ün bıraktığı noktadan devam ettiğini", "Kemalist devrimin bekçiliğini yüklenen güçler arasında başta ordu, 27 Mayıs'ı gerçekleştirenlerin önemli bir yeri olduğunu" belirtiyordu. Türkiye İşçi Partisi'nden kopan Mihri Belli, Milli Demokratik Devrimi benimsemişti: Önce genç subaylar darbe yapacak ve bu şekilde proleter devrimin yolu açılacaktı. Bugün Doğu Perinçek'in İşçi Partisi ve Türk solunun paralel bir çizgide olduğunu söyleyebiliriz.