Çok önemli bir gelişme. Hrant Dink'in öldürülmesiyle ilgili soruşturmayı yürüten savcı Muammer Akkaş, MİT'in Meclis'e gönderdiği raporu da talep etmiş. MİT raporunda, Rahip Santoro suikastı, Dink cinayeti ve Zirve Yayınevi katliamının, Özel Harekât Planı çerçevesinde gerçekleştiği belirtiliyor. Bunu, ben, "Her Taşın Altında The Cemaat mi Var?" kitabımda yazmıştım. Emniyet ya da Jandarma'daki ihmaller üzerinde durulurken, işin esası gözden kaçırıldı. Elbette, ihmal de araştırılacak, bu ihmalin perde arkasında kasıt var mı ona da bakılacak. Ama satıhta takılıp kalmadan derinlere inmek gerekiyor.
Kitabımda, 2007 cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde peş peşe cereyan eden cinayetleri sıralamıştım: 5 Şubat 2006 Santoro cinayeti, 17 Mayıs 2006 Danıştay saldırısı, 19 Ocak 2007 Dink suikastı, 18 Nisan 2007 Zirve Yayınevi katliamı. Aynı kitapta, Milli Güvenlik Kurulu'nun 2001'de misyonerliği tehdit olarak Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne koyduğunu da hatırlatmıştım. Bir yandan, azınlıkların misyonerlikte öncü rol üstlendiği işlenecek, bir yandan da dinler arası diyalog (dolayısıyla Fethullah Gülen) misyonerliğin yolunu açan bir unsur olarak kamuoyuna takdim edilecekti. Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol, Genelkurmay himayesinde birçok ilde misyonerliğin tehlikesini anlatan konferanslar verdi. Konuşmalarında misyonerlik ve azınlık ilişkisini vurguluyor, ülke açısından büyük tehdit oluşturduğuna dikkat çekiyordu. Bir örnek: "Misyonerlik, siyaset satrancının bir parçasıdır. Tek amaç bu toprakların ele geçirilmesi. Ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelik tehditler bir piramit arz ederse, bunun en tepesinde azınlıklar bulunmaktadır."
Ayrıca, 6 Şubat 2004'te Agos'ta çıkan ve Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in Ermeni asıllı olduğunu yazan haberden sonra Dink'in hedef haline getirildiğini biliyoruz. Haberi 21 Şubat'ta Hürriyet iktibas etti; bir gün sonra Genelkurmay Başkanlığı, Dink'e yönelik sert bir açıklama yaparak, onun milli birlik ve beraberliğimizi bozduğunu belirtti. 28 Şubat'ta Emin Çölaşan, Dink'in 13 Şubat'ta Agos'ta çıkan makalesini ele aldı. O makaleden tek bir cümleyi cımbızla çekti: "Türk'ten boşalacak zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan Ermenilerin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur." Dink, "Bu cümlede, soykırım üzerinde ısrarla duran Ermeni diyasporasının kanının zehirlendiğini, ısrardan vazgeçtikleri takdirde kanın temizleneceğini söylemek istedim" dedi. Yazıyı gündeme taşıyan Çölaşan ise, şöyle bir yorum yapmıştı: "AB yolunda hızla ilerleyen Türkiye'de, imam nikâhından Türk'ün zehirli kanına kadar her şey özgür. Bunlar AB'yi babalarının hayrına istemiyorlar." (Acaba o makaleyi hangi minik kuş Agos arşivinden çıkarıp Çölaşan'a ulaştırmıştı?)
Çölaşan'ın yorumlayarak sütununa aldığı Dink'e ait cümleler hakkında Kemal Kerinçsiz suç duyurusunda bulundu. Türklüğe hakaretten dava açıldı. Her duruşmaya Veli Küçük, Muzaffer Tekin, Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz gitti. (Şimdi onlar Ergenekon sanığı) İşçi Partililer aleyhte gösteriler düzenledi. Dink, Türk düşmanı bir Ermeni olarak hedef gösterildi.