Fazıl Say Twitter'dan takipçileriyle, Ömer Hayyam'a ait olduğu ileri sürülen (-ki Murat Bardakçı, Hayyam'ın böyle bir rubaisi bulunmadığını belirtiyor-) dizeleri paylaştı: "Irmaklarından şarap akacak diyorsun. Cennet-i alâ meyhane midir? Her mümine iki huri vaad ediyorsun Cennet-i alâ kerhane midir?" Bundan dolayı yargılanıyor. Oysa 2004 yılında kabul edilen ceza kanununun 216'ncı maddesi, suçun oluşmasını, "kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin" varlığı şartına bağlıyor. Tehlikeyi, o sözler değil, bu dava ile Fazıl Say'ı hedef haline getiren mahkeme yaratıyor. Say, muhafazakar halka tepeden bakan, başörtüsünü tehlike olarak gören, Esra Elönü gibi tesettürlü bir kadına "mini etek giyse star olur" diyecek kadar densiz tweetler atan biri. Ama yargı önüne çıkarmak yerine ayıpları ile baş başa bırakmak daha doğru olurdu. İşin bir başka cephesi var. Geçtiğimiz yıllarda, aynı maddeden mahkum olanlara ses çıkarmayanlar, bugün "özgürlük havarisi" kesildi ya, ona yanıyorum. Mesela Medya mahallesinde Akif Beki bu soruyu "aktivist" Ayşenur Aslan'a sorabilir: "Daha önceleri nerelerdeydiniz?
Neden 2012'yi beklediniz?"
Bugünkü 216'ncı maddeye tekabül eden, eski Türk Ceza Kanunu'nun 312'nci maddesi, geçmişte bir çok mağdur yaratmıştı.
En dikkat çeken isim Mehmet Kutlular'dı. Kutlular, Gölcük depremi sonrasında "ilahi ikaz" dediği için yargılandı ve cezaevine girdi. Nurettin Şirin, Selam gazetesinde, "28 Şubatta, yasa dışı Kuran kursu adı altında mütedeyyin insanların masum yavruları asker polis operasyonlarına maruz bırakılmıştır; satanist denilen grubun bulundukları fesat merkezlerine hiç baskın düzenlenmiş midir?" diye sorduğu için, "Kemalistlere, satanist dedi" gerekçesiyle mahkum oldu. Bir mitingte, "minareler süngü, kubbeler miğfer" diye Ziya Gökalp'in şiirini okuyan Tayyip Erdoğan da 312'den ceza yedi.
Bütün bu hadiseler karşısında suskunluklarını hatırlayınca "Daha önceleri nerelerdeydiniz" sorusunu sorma lüzumunu hissediyorum. Hiç değilse ufak bir özeleştiri.