Cesaret mi... cüret mi... pervasızlık mı... yoksa meydan okuma mı?
Size bir köşe verilmiş; Türkiye kaynıyor; siyasi olaylar gündeme bütün ağırlığıyla damgasını vurmuş durumda. Siz, "gizli eşcinsellik" meselesini tartışıyorsunuz.
Lâfı açan, Serdar Turgut. İzzet Çapa'ya verdiği röportajda, Ertuğrul Özkök için "İ... o" demiş, sonra "gizli eşcinseldir" diye düzeltmiş. Ardından Özkök, Serdar Turgut'a hiç kızmadığını söyleyerek bir yazı kaleme aldı: "Bazen acayip maçoyum; bazen acayip ulusalcıyım; bazen acayip liberalim; bazen acayip muhalifim; bazen acayip Tayyipçiyim" diye özelliklerini sıraladığı listeye "bazen acayip kadınsıyım" niteliğini de ekledi. Yazısının başlığını da, "Evet gizli eşcinselim" koydu.
Eşcinsellik üzerindeki yazışmaya, bir üçüncü şahıs da, Özkök ve Turgut'u alkışlayarak katılınca, bari ben de olumsuz görüşümü belirteyim dedim. Radikal'den Orhan Kemal Cengiz, bu tartışmaya "kesif homofobik kültürümüzü bir nebze değiştirir" gerekçesiyle onay veriyor.
Homofobik... yani homoseksüel düşmanlığı. Böyle bir ayrımcılığı ben de yanlış buluyorum; herkesin kimliğine saygı duyuyorum. Ama değerli köşelerde kadınımsı hisleri anlatmak, okurun hafife alındığı intibaını yaratıyor bende. Aslında buna ayrılmış yerler var gazetelerde. En başarılısı Ayşe Arman. Çok güzel yazıyor; özel hayatına dair merak uyandırıyor ve kendine has çarpıcı üslûbuyla, yaşadıklarını naklederken seviyeyi de düşürmüyor. Kısacası ona yakışıyor ama diğerleri...
Amaç tabuları yıkmak mı? Yoksa dikkat mi çekmek? En özel duygulara kadar her şeyi itiraf etmek, kendinle barışık bir hali mi yansıtıyor? Yoksa, gizlenmek istenen bir kompleksi mi?
Belki onlar "68 ruhu"; "devrimci"; ben muhafazakârım. Bu yüzden "çok özel"in bu kadar "genelleşme"sinden rahatsız oluyorum.