Avrupa İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammerberg yargı üzerine bir rapor hazırladı. "HSYK, AKP'nin arka bahçesi" dedi mi? Ya da "Yargının bağımsızlığını kaybettiğinden, yargıçların, hükümetin talimatıyla hareket ettiğinden" mi söz etti? Hayır. Tutukluluk süresine, özel yetkili mahkemelere, Türk Ceza Kanunu'nun 220'nci maddesiyle Terörle Mücadele Yasası'nın 6 ve 7'nci maddelerine yönelik bazı eleştirileri var ama buna mukabil, HSYK'nın daha çoğulcu bir yapıya kavuştuğunu belirtiyor. İşkence ve kötü muameleyle ilgili suçlarda, memurlar açısından ön izin şartının kalkmasını olumlu bir adım diye değerlendiriyor. Bu kapsamda, faili meçhul cinayetlerin üzerine gidilmesinin, Cemal Temizöz ve Jitem davalarının müspet bir gelişme olduğunu vurguluyor, Yargıtay'da davaların birikmesini çözmek üzere, hükümetin, tecrübeli avukatları hâkim ve savcı olarak atamasını, üst mahkemelerde üye sayısının arttırılmasını onaylıyor. Hammerberg, 2005'te kabul edilen Kolluk yönetmeliği ile savcının, soruşturmada kolluk kuvvetlerini denetlemesi imkânının doğmasını olumlu karşılarken, bunu yetersiz görüyor; ayrı bir kolluk teşkilatının kurulması gerektiğine dikkat çekiyor. Bazen "basit suç ortaklığı"nın "organize suç örgütü" olarak değerlendirilip özel yetkili mahkemenin alanına sokulmasını eleştiriyor.
Raporu okurken dedim ki: Keşke Türkiye'de Hammerberg'in üslubuyla tartışsaydık. Seviyeli, noksanlara parmak basan, buna mukabil doğruyu takdir eden bir üslup. Ama nerede! Yok "toplama kampları!"; yok, "militan yargıçlar!" Amaç üzüm yemek değil bağcı dövmek. Yığınla demagoji, atış serbest: "Falanca hâkim tahliye verdi, bu yüzden başka yere atandı" iddiası. Sonra bir bakıyorsunuz, biri avukat hanımla, eski bakanın ziyaretine gidiyor ve HSYK Başkan vekilinden "Yargıtay üyeliği" sözü alıyor. O vaat sonrasında, başlıyor, "muhalefet şerhi" yazmaya. Diğerinin, teknik takip sonucu, uyuşturucu kaçakçılarıyla temasta olduğu şüphesi doğuyor ve eski HSYK'dan kalan üyeler de dahil, oybirliği ile mahkeme başkanlığından uzaklaştırılıyor. Birçoğunun başka yerlere atanma talepleri mevcut, onlar yerine getiriliyor.
Hammerberg'in, yargı sisteminde gördüğü en büyük sorun, devleti koruma alışkanlığının ya da eğiliminin, insan haklarını korumanın önüne geçmesi. Yani, "insan"yerine"devlet"merkezli bir yargı.
Tabii ki yargıda yapılması gereken çok şey var. Her şeyden önce, savcı ve hâkimlerin icraatlarında AB standardını esas alması önemli. Bunu da eğitimle ve ülke genelinde zihniyetin değişmesiyle sağlayabiliriz. Sert tartışmalar ve yargı mensuplarına yağdırılan hakaretler hiçbir olumlu katkı sağlamaz. Yoksa yegâne amaç, Ergenekon ve Balyoz gibi Türkiye'nin kaderini etkileyen davaların görüldüğü mahkemeleri itibarsızlaştırmak mı?