Tayyip Erdoğan, G-20 zirvesi için Fransa'nın Cannes şehrine giderken, gazetecilerle KCK hakkında görüşlerini paylaştı: "KCK'ya sahip çıkan arkadaşların kendilerini gözden geçirmeleri lâzım. KCK denilen örgüt nedir? Bunun başında kim var? Kime dayanıyor? Arkadaşlarımızın bunlar üzerinde durmaksızın bu işi sahiplenmeleri gerçekten üzücüdür. KCK'nın, PKK terör örgütüyle bir ilişkisi olmadığını mı iddia ediyorlar? Bu iş İmralı'ya dayanıyor mu, dayanmıyor mu, ona bakılmalı..."
KCK'nın bir ucunun "önder" Öcalan'a, diğer ucunun Yürütme Konseyi Başkanı sıfatını taşıyan Murat Karayılan'a dayandığını herkes biliyor. Amacın en hafifinden, "demokratik özerklik" olduğu söylenebilir. Daha uzun vadede güdülen hedefin ise, Ortadoğu yeniden şekillenirken, Suriye, İran, Irak ve Türkiye'den koparılacak parçalarla Bağımsız Kürdistan devletini kurmak olduğu, en azından böyle bir hayalin mevcudiyeti inkâr edilemez. Ama üzerinde durulması gereken konu şu: Acaba bütün tutuklananlar, bu illegal yapıyla gerçekten irtibatlı mı? Arada somut ilişki kuracak deliller var mı? Kaldı ki, madem önce ateşkes, sonra da silâhların tamamen terk edilmesini istiyoruz, adımları o istikamette atmak mecburiyetindeyiz.
Bugün siyasi iktidar, teröristleri topyekûn imha ederek, sonuca ulaşacağını düşünebilir. Şeyh Sait isyanından sonra kurulan İstiklâl Mahkemeleri ve sürgünler... Cumhuriyet dönemi boyunca, Ağrı ve Dersim'de örneklerini gördüğümüz gibi, en ağır biçimde bastırılan Kürt isyanları... 1990'lardaki faili meçhul cinayetler... Barış getirdi mi? Ya da Kürtler, kimliklerini yaşamaktan, kültürlerine sahip çıkmaktan vazgeçtiler mi? İtidal tavsiye edenler, çatışmalardan üzülenler, kan akmaya devam ettikçe, manevi kopuşun hızlanacağını tahmin edenler, ya da bu kopuştan endişelenenlerdir.
Tayyip Erdoğan, bir de madalyonun farklı yüzünü görmeye çalışsa ya!