Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'a bir insan olarak üzülüyorum. Belirli bir yaştan sonra, cezaevi şartları hiç de kolay değil. Ama şikeye dair ses kayıtları ve görüntüler ciddi delil niteliğinde. Buna rağmen, gene, "komplo", "tuzak" iddiaları var. Yok efendim amaç, Fenerbahçe'yi Bank Asya Ligi'ne düşürmek ve böylece bu ligin değerini arttırmakmış. Bank Asya ile ilişkisi dolayısıyla, şike iddialarının arkasında da, cemaat olduğu ileri sürülüyor.
Pek bilmiş bir edayla, yanınıza yaklaşıp, ahkâm kesenlerin bir kısmı "F Tipi yapılanmayı" işaret ederken, bir kısmı da, iş dünyasındaki rekabet sebebiyle Aziz Yıldırım'ın ipinin çekildiğini belirtiyorlar. "Efendim, Yıldırım'ı, NATO ihalesinde rakibi olanlar bitirmeye çalışıyormuş..."
Peki, kimsenin zaten inkâr etmediği şikenin bir cezası olmayacak mı? Kaldı ki, bu kanun 14 Nisan 2011'de çıkarken, futbol kulüpleri ve federasyon da işin içindeydi. Kimsenin itiraz ettiğini duymadım. Meselâ bana kalsa, şikenin cezası bu kadar ağır olmamalıydı. Nisan'dan önce suç sayılmayan ve sadece Futbol Federasyonu bünyesinde değerlendirilen bir fiil, Sporda Şiddet Kanunu çıktıktan sonra, ağır cezalık oldu. Bir de çete kapsamına soktunuz mu, onlarca yıl kişinin cezaevinden çıkmasına imkân yok. Kamu vicdanı, "taraftarlıkla" birleşince, futbolun hatırlı şahsiyetlerinin içine düştükleri acıklı durum hazmedilemiyor. Lâkin buradan hareketle, onu, bunu, şunu suçlamak ve zeytinyağı gibi su yüzüne çıkmak da pek ahlâki değil.