Bu yılbaşı, dini açıdan da tartışıldı. Sebep, yeni Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez döneminde, kurumun, yılbaşını kutlayanlara suçlayıcı yaklaşımı. Bütün camilerde okunmak üzere kaleme alınan hutbede şu cümlelere rastlanıyor: "Yılbaşı çerçevesinde yapılan kutlamalar, esasen bizim milletimiz yönünden, dini, ahlâki, kültürel ve geleneksel hiçbir temele sahip değildir. Aklı ve sağlığı tehdit eden içki tüketimini, aile bütçesini tahrip eden kumarı, savurganlığı ve cinsel taşkınlıkları, dini, milli ve ahlâki değerlerimizle bağdaştırmak asla mümkün değildir. Bu tür davranış ve uygulamalar, ahlâki yozlaşmaya, kültürel tahribata, gelenek ve göreneklerimizin bozulmasına da sebep olmaktadır."
Bir önceki Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun döneminde, suçlayıcı değil, sadece tavsiye niteliği taşıyan cümleler hutbede yer alıyordu: "Yeni bir yıla başlayacağımız şu günlerde, geçtiğimiz yılın muhasebesini yaparak, günahlarımızdan dönme gayretinde olmalıyız. Gelecek yılda da, ülkemizin huzuru, aile fertlerimizle sağlık ve mutluluk dolu bir yıl geçirmek için, Cenab-ı Hakk'a niyazda bulunmalıyız. Peygamberimizin, 'Kıyamet günü, kişi, yaptıklarından sorgulanıp hesaba çekilmedikçe, mahşer yerinden ayrılamayacaktır' sözünü ilke edinerek, hayatımızı düzenlemeliyiz."
Yılbaşı kutlamalarının bizim geleneklerimizde olmadığı hepimizin malumu. İçkinin günah olduğunu da bilmekteyiz. Ama bu şekildeki bir hutbeyle, sanki her yılbaşı kutlamasında insanlar zilzurna sarhoş oluyor, ya da kendini kumara veriyor veya cinsel taşkınlıklar içine giriyor gibi bir imaj yaratılmakta. İsteyen alternatif yılbaşı kutlaması da yapabilir; dualar okur, Allah'a yakarır; hatta böylesi bana göre çok daha huzur verici. Ama yanlış olan, diğerini tabu ve sakıncalı olarak göstermek. Oysa, pekâla biz de Müslüman olmakla birlikte çam ağacı süsleyebiliriz, evimizi ışıklarla donatabiliriz; çocukları eğlendirmek için Noel Baba kılığına bile girebiliriz. Yıllar içinde St. Nicholas, zaten Noel Baba olarak bizden biri haline gelmedi mi?
Diyanet İşleri gibi hassas bir kurumun başında bulunanlar, "tavsiye ve telkin" ile "suçlama ve eleştiri" arasındaki farkı görmeli, hedef alınacak yeni düşman kümeleri yaratmamalı.