Herkes, askeri vesayeti kıran siyasi iradeye alkış tutmalıydı. Ama "zamanlama meselesi" gündeme getiriliyor ve buna dayanarak, "yargıya müdahale"den söz ediliyor. Bu iddiayı desteklemek amacıyla, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, tam da Askeri Şûra sırasında verdiği "yakalama emri" hatırlatılıyor. O tarihte de, zamanlamaya dikkat çekilmişti ve denilmişti ki, "10. Ağır Ceza Mahkemesi, yakalama emrini, Balyoz sanıklarının terfilerini engellemek için verdi." Halbuki bu iddia doğru değil.
Balyoz belgeleri, 20 Ocak 2010 tarihinde Taraf gazetesinde yayınlandı. Savcılar, çok sayıda sanığın ifadesini aldı; binlerce sayfalık belge okudu; yazışmalar yapıldı. İddianame, 19 Temmuz'da tamamlandı ve 10. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunuldu. Bu mahkemenin hâkimleri 800 sayfalık iddianameyi ve 184 klasördeki binlerce sayfayı okudular. Ağustos ayında, yakalama emri verdiler. Dolayısıyla, "Şûra'ya denk getirildiği" iddiasına ben şahsen katılmıyorum. Tabii bir yargı süreci işlemiştir. Kaldı ki, TSK Personel Kanunu'na göre, kişiler tutuklanmış olmasa dahi, davaları devam ederken, hüküm kesinleşinceye kadar terfi ve kademe ilerlemesi yapılamıyor. O zaman, neden 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin askerlerin terfi almasını engellemek için yakalama emri verdiği ileri sürülüyor?
CHP ve CHP yandaşı basın mensupları, askeri vesayetin kırılması yolundaki bir adımı alkışlayacaklarına, bin dereden su getirip, aslında askeri vesayete sahip çıkmış oluyorlar. Yazıklar olsun!