27 Mayıs darbesinin en olumsuz sonucu, vesayet rejiminin temellerini atmasıdır. "Türk Silâhlı Kuvvetleri, cumhuriyeti koruma ve kollama vazifesine sahiptir" gibi, demokrasi anlayışına ters düşen bir anlayış, o tarihten sonra yerleşti. İktidarın icraatından hoşnut olmayanlar, askerin paçasına yapışır oldu: "Haydi ne duruyorsunuz, müdahale etsenize!" Asker de yavaş yavaş siyasetçiler üzerinde daha çok otorite kazandı ve müdahaleyi hakkı olarak görmeye başladı. Sadece sıcak müdahaleden söz etmiyorum. Bir baskı grubu gibi hareket ederek, siyasi iktidarların icraatına karıştılar. Demokrat Partililerin siyasi yasağı kalkacağı zaman itiraz ettiler; Demirel vazgeçmek zorunda kaldı. Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler'i, Cevdet Sunay'dan sonra cumhurbaşkanı seçtirmek amacıyla, Meclis koridorlarını ve localarını doldurdular. 28 Şubat'ta yargı mensuplarına, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üyelerine brifing verdiler. Cumhurbaşkanı seçiminde, "Sözde değil, özde laik birini istiyoruz" diye ortaya çıktılar.
Demokrasinin bekâreti 27 Mayıs'ta bozuldu. Bir kere yol oldu; sürekli gelip geçtiler; sürekli demokrasiyi çiğnediler.