Türkiye önemli gelişmelere sahne oluyor. Buna mukabil, yorumlar birbirinden çok farklı. Darbe teşebbüsünde bulunduğu iddia edilen komutanların sorguya çekilmesi, daha öncekiler gibi, toplumu gene ikiye böldü. Bir kesim, her nedense, ele geçirilen bütün belgelere rağmen, hadiseyi AK Parti ile işbirliği yapan Fethullah Gülen cemaatinin eseri gibi görüyor. Bu işbirliğinin amacını ise, orduyu yıpratmak ve Türkiye'de İslâmi bir rejim kurmak olarak açıklıyor.
"Polis'te F tipi yapılanma, Yargı'da F tipi yapılanma..." Hilmi Özkök'ün bile Fethullahçı olduğu iddia edildi.
***
Erzincan'daki gelişmeler, aslında bu iddiaları destekleyecek bir mahiyet teşkil ediyor.
"İlhan Cihaner cemaatleri araştırdı, bu yüzden tutuklandı."
Ama işin teferruatına girdiğinizde, başka bilgiler ediniyorsunuz. Cihaner, 2007'de, İsmailağa cemaatini soruşturmaya başlıyor fakat soruşturmayı ancak 2009'un başında genişletiyor. 2009 Mart'ında mahalli seçimler var. Hemen onun öncesinde, kendi yargı alanının dışına taşacak ve İstanbul da dahil, birçok vilayeti kapsayacak biçimde soruşturmasını genişletiyor ve çok sayıda kişiyi teknik takibe alıyor. Buna ilâve olarak, gene 2009'da, Fethullah Gülen cemaati hakkında da soruşturma başlatıyor. İşte bunlar zihinlerde şüphe oluşturuyor:
"Neden 2009'un başı?" Hele bir de, İrtica ile Mücadele Eylem Planı altında imzası bulunan Dursun Çiçek, iddia edildiği gibi Erzincan'a gelmişse... Gelmemiş olsa dahi, Erzincan'daki bir savcının, tam mahalli seçimler öncesinde, İstanbul'u da içine alacak şekilde, dindar kesimi rahatsız eden bir soruşturma yürütmesi akla yakın mı? Hem de polise güvenmediği için, Jandarma'yla birlikte yürütmesi!!!
Cemaatler, toplumun sinesinde yaşıyorlar; laik cumhuriyetle uğraşmıyorlar, sadece, daha dindar insanlar yetiştirmeyi arzu ediyorlar. Artık bu gerçeği kabul etmek zamanı gelmedi mi? 12 Eylül'de Süleymancılarla uğraştılar; 28 Şubat'ta İsmailağa cemaati mensubu olup da, Fatih'te yaşayan birçok insanı cüppeli, takkeli diye gözaltına aldılar. Gülen hakkında
"terör örgütü başkanı" iddiasıyla dava açtılar. Laikliğin elden gittiğini göstermek isteyen herkes, bu yola başvuruyor. Erzincan Savcısı İlhan Cihaner'in gayretleri de yukarıda anlattığım şablona oturduğu için dikkat çekti; şüphe uyandırdı. Umarız en kısa zamanda aklanır ve hürriyetine kavuşur.
Bu son olay vesilesiyle, bir yandan Özel Yetkili Mahkemeler, bir yandan da, tutuklama kararları tartışmaya açıldı. DGM'lerin devamı mahiyetinde olan Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması ve olur olmaz tutuklama kararları verilmemesi noktasında, toplumda bir mutabakat sağlamak mümkün. Belki, yargı reformuna buradan başlayabiliriz.