Bir hafta aradan sonra, "şükür kavuşturana" mı desem, yoksa, "biraz tatil uzasa daha işime gelirdi" diye gerçek hislerimi itiraf mı etsem... Ama işte gene birlikteyiz; bütün okurlarıma, kocaman, sevgi dolu bir merhaba.
Yokluğumda, Türkiye, Kürt açılımını enine boyuna tartıştı. Başbakan Tayyip Erdoğan ile DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, sorunu kucaklayan ve siyasi riski göze alan liderler olarak tavan yaparken, özellikle "sosyal demokrat" Deniz Baykal sınıfta kaldı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, milliyetçi bir tabana hitap ettiği için, çözüm diye sunulan önerileri kabul etmeyebilir ama, Deniz Baykal'ın tavrını yadırgamamak mümkün değil. Türkiye'de büyük bir kitle barış istiyor, "analar artık ağlamasın" diyor. Bu durumda, çatışma üretenler, uzlaşmaya sırt çevirenler marjinalleşebilir.
"Kürt sorununu" alt edeceğiz. Geçenlerde, AK Parti milletvekili Zeynep Dağı ile konuştuğumuz gibi, aslında bu bir Türkiye sorunu. Güneydoğu'daki terör de, fukaralık da, yaşanan faili meçhul cinayetler de müşterek meselemiz ve çok şükür, problemin halli için müsait bir iklimdeyiz. Bir yandan uluslararası konjonktür, bir yandan bin yıllık kardeşliğin beslediği sevgi, empati, hoşgörü müsait ortamı yaratan ılık rüzgârlar. Baykal, o rüzgârlara yelken açmazsa, teknesi alabora olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Zaten, Taraf gazetesinde Neşe Düzel'e konuşan araştırmacı Tarhan Erdem de, benimle aynı fikirde. Erdem'e göre, AK Parti, Kürt açılımını gerçekleştirip, barışı sağlarsa, bir sonraki seçimlerde oylarını % 50'ye tırmandırır. Tabii, CHP de aynı oranda küçülür.
AK Parti'nin büyümesinin, CHP'nin ise küçülmesinin siyasi sonuçlar doğuracağı da unutulmasın. CHP, % 20'nin altına düşerse, solda yeni bir partinin önü açılacaktır. Oylarını artıran AK Parti ise, cumhurbaşkanlığı yarışında, Tayyip Erdoğan'ı favori isim haline getirecektir.