Mustafa Akyol, Star gazetesinde Kuzey Kore'den söz etmiş. Birkaç noktasını aktarayım istiyorum: "Kuzey Kore'nin kurucusu Kim İl Sung 1994'te öldü. Yerine oğlu, Kim Jong İl geçti. Ölen diktatöre 'Ebedi önder', oğluna ise 'Sevgili önder' deniliyor. Devrimin bekçisi, ordu, Kuzey Kore'yi "iç ve dış düşmanlara" karşı koruyor. Daha doğrusu, Komünist partisinin iktidarını koruyor. Beyinler, eğitim yoluyla yıkanıyor; ilkokulda öğrencilere Kim İl Sung'un çocukluk günleri anlatılıyor. Kim'in adı ders kitaplarında nerede geçse, 'Şerefli üstün insan' veya 'Yol gösterici öğretmen' gibi sıfatlarla övülüyor. Müzik sınıfında öğrenciler, 'Bizi, toplumun gelecekteki direkleri olarak yetiştirdiğin için teşekkürler sana Mareşal Kim İl Sung' diye şarkılar söylüyorlar."
Akyol'un satırlarını okurken, aklıma Türkiye geldi. Tabii, ne Atatürk Kim İl Sung'a benziyor, ne de Türkiye, Kuzey Kore'ye. Ama maalesef, Atatürk üzerinden siyaset yapanlar, onu, öyle bir çizgiye çekmeye çalışıyor. Ölümünden sonra, İnönü'nün, Atatürk'ü "Ebedi Şef" ilân edip, kendisinin de "Milli Şef" unvanını aldığını, paralara pullara fotoğraflarını bastırdığını biliyoruz. Atatürk'ün gölgesi arkasına sığınarak zaman içinde oluşturulan, "cumhuriyeti koruyup kollamaya" yönelik sivil ve askeri mekanizmayı da unutmayalım. 50 yılı aşkın zamandır, çok partili siyasi hayatın içinde olmamıza rağmen, hâlâ Kim İl Sung modelini -tabii ki çok hafiflemiş haliyle- tatbik etmeye çalışanlar var. Maalesef, eğitim sistemi de bu skolastik zihniyeti besliyor. İnsanlar eğitim aldıkça, daha statükocu olabiliyor. Türkiye, elbette Kuzey Kore gibi değil. Sadece, Kore'deki durum, bu çağrışımı yapmaya elverişli.