Birçok konuda İlker Başbuğ'un ifade ettiği düşüncelere katılıyorum ama, laiklik yorumunda farklı düşünüyorum. Din ve vicdan özgürlüğü anlamına da gelen laiklik, dini cemaatleri yasaklamaz. Kaldı ki, anayasanın 24. maddesi, dinin, sosyal düzeni kısmen şekillendirmesini değil, bu amaçla din duygularının yahut dince kutsal şeylerin istismar edilmesini yasaklıyor. Din, İlker Başbuğ'un dediğinin aksine, Allah ile kul arasında kalmaz . (Başbuğ, meselenin sadece iman kısmını ele alıyor. Ya amel?) Dinler, "ahiret" değil, tamamen "dünya" daki yaşantı ile ilgilidir; inananların hayat biçimlerini ve diğer bireylerle ilişkilerini tanzim eder.
Genelkurmay Başkanı birçok düşünürden alıntı yaptı. Ben de, Prof. Ali Fuat Başgil'in "Din ve laiklik" kitabından birkaç cümle vereyim:
"...Dini, herhangi bir kanaatten ayıran hususiyetlerden biri, dindeki imanın, amele dayanması, muayyen bir hareket tarzı emreden, insanlara vazifeler yükleyen ve bununla haricileşen bir inanç olmasıdır. Din, evvelâ iman, sonra ameldir. Amel de, Allah'a ibadet, dine hizmet, insani ilişkilerde hürmet ve ahlâklı davranmaktır. Bir dindar için mensup olduğu dinin akide ve esaslarını etrafa yaymak, bunları başkalarına duyurup, öğretmek, dini vazifelerin en mukaddeslerindendir. Çünkü dindarın nazarında, bu akide ve esaslar birer hakikattir; bunları bilmeyen insan helâk ve hüsrandadır. Hakikati göstermek, uçuruma kayan bir insanı tutup kurtarmak en büyük sevaptır. Demek din ve vicdan hürriyeti, serbestçe ibadet ve dua etme hakkını, dinini öğrenme ve öğretme, yayma, bu konuda yayınlar yapma imkânını da ihtiva eder."
Bir dini cemaat mensubu olmak, bireysel özgürlüklere darbe anlamına gelmez. Zira birey, kendi özgür iradesiyle o cemaatin üyesi olmaya karar vermiştir. Aksine, kişileri dini cemaatlere girmekten men etmek, ya da yasadışı hiçbir faaliyeti olmayan dini cemaatleri yasaklamak, kınamak, ayırımcılığa tâbi tutmak, hem laikliğe, hem de demokrasiye aykırıdır.