Tayyip Erdoğan, mahalli seçimlerden sonra anayasa değişikliğini gündeme getireceklerini söyledi. Ama Anayasa Mahkemesi'nin son verdiği karar, önlerine çetin bir engel dikiyor. Genel Kurul'dan geçen, 10 ve 42. madde değişiklikleri, anayasanın 2. maddesinin değiştirilemez hükümlerine aykırı bulunarak iptâl edilmişti. 2. maddeyi hatırlatalım: "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir."
Öyle muğlak bir madde söz konusu ki, her türlü anayasa değişikliğini, isterseniz bu paketin içine atabilirsiniz.
Aslında, Anayasa Mahkemesi'nin öteden beri esasa girme eğilimi mevcuttu. 1971 değişikliğiyle, "Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerinin şekil şartlarına uygunluğunu denetler" hükmü getirilmişti. Buna rağmen, Anayasa Mahkemesi, anayasanın 38 maddesine "Kamulaştırma bedeli vergi değerini geçemez" hükmü konulunca, "mülkiyet hakkı zedeleniyor" gerekçesiyle iptâl kararı vermişti. Anayasa Mahkemesi'nin esasa girdiği başka örnekler de var. Zaten bu yüzden, 1982 Anayasası hazırlanırken, Anayasa Komisyonu Başkanı Orhan Aldıkaçtı, "Denetleme şartlarının açık açık 148'inci maddeye yazılmasını" istedi. Böylece, anayasal denetleme "Teklif ve oylama çoğunluğu ile ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı" hususlarıyla sınırlandı. İşte Aldıkaçtı'nın sözleri: "Yeniden 1975'te verdiği türden karar vermeye giderse ne yapılacak? Türkiye'de, bu tür kararlar verilmiş ve uygulamaya konulmuşken ve birçok anayasa değişikliği bu şekilde iptâl edilmişken, maddeyi daha açık şekle sokmamız gerekir. Keyfi bir düzen bizi nerelere götürür. Açıklık getirmeliyiz. Yani yapmış bir kere. Yarın aynı sistemi uygulamayacağının teminatı yok."
Anayasa Komisyonu üyesi Kemal Dal da, o tarihte şöyle konuşmuştu: "1961 Anayasası döneminde problem olmuştur. Anayasa değişikliklerinin sadece şekil yönünden Anayasa Mahkemesi denetimine tâbi tutulacağına dair bir açıklık varken, şekil bahane edilerek esasa intikal edilmiştir."
Bu durumda, bir anayasa değişikliğine gitmek hayal. Önce Anayasa Mahkemesi'nin yapısı değiştirilmeli, yeni bir zihniyetin bu kuruma egemen olması sağlanmalı. Ancak o takdirde TBMM çoğunluğu anayasayı değiştirebilecektir. Aksi halde, yeniden büyük bir gerginlik doğacak ve TBMM'nin iradesi, Anayasa Mahkemesi'nin hâkimlerinin iradesine yenik düşecektir.