Hazine ve Maliye Bakanlığı geçen hafta ezber bozan bir etkinliğe imza attı. Finans dünyasından profesyonellerin ve iş insanlarının yerine sadece akademisyenlerin konuşmacı olduğu bir zirve düzenledi: Ekonomik Dönüşüm ve Yeni Paradigmalar Zirvesi. Toplanıp, 'bizi, bize anlattığımız' bir etkinlik olmaması açısından önemliydi.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati'nin açılış konuşmasıyla başlayan zirvenin yansımalarını 3 gündür basından takip ediyorsunuz. Amacım bunları tekrar etmek değil. Yıllarca sadece iş dünyası temsilcilerinin konuştuğu etkinlikleri takip etmiş bir gazeteci olarak ilk kez bir zirvede 20 profesörü birden dinledim. Tüm gün süren etkinliği baştan sona izledim.12 farklı ülkeden gelen ve hepsi tek tek alanında oldukça etkili olan bu saygın isimleri dinlemek ilginç ve aydınlatıcı bir deneyimdi. Aralarda katılımcılarla sohbet etme imkanı da buldum.
'Neden Türkiye'ye geldiklerini, nasıl davet aldıklarını' sordum. Hemen hepsi geleneksel ekonomi politikalarından farklı yani heterodox düşünceye sahip. Çoğu çalışmalarında Türkiye'yi de incelemiş. Türkiye ile ilişkileri olmuş akademisyenler. Bu sebeple davet aldıklarını düşündüklerini söylediler. Bunun üzerine kendilerine 'Türkiye ile ilgili özellikle söylemeniz istenen herhangi bir mesaj oldu mu?' diye sordum. "Hayır, herhangi bu tarz bir telkin hiç olmadı" ortak cevabını aldım. Hatta aralarında, "Konuşmamda Türkiye'den söz etmeyi hiç düşünmüyorum. Daha çok Covid sonrası dünyanın nasıl şekillenmekte olduğunu anlatacağım" diyenler bile oldu. Dolayısıyla bazı isimler konuşmalarında gerçekten pandemi sonrası yeniden şekillenen dünyadan ve burada gelişmekte olan ülkelerin yeni rolünden söz etmeyi tercih etti. Türkiye'nin adı ise diğer ülkeler kadar geçti.
Akademisyenlere bir de 'Türkiye'nin yeni ekonomi modeli'ni sordum. Elbette gelmeden önce bu konuya yakından baktıklarını söylediler. Ne düşündükleri sorusuna cevapları ortaktı: "Zaman gösterecek. Heterodox politikaları ara ara birçok ülkede görüyoruz. Ancak başarılı örnekler daha çok konuşuluyor. Her deneyen ortaya çıkmadığı için hepsi gündeme gelmiyor. Türkiye'nin deneyen birçok ülkeye göre avantajlı olduğu noktalar var. Örneğin büyük altyapı yatırımları avantaj sağlar. Türkiye bu avantaja sahip. Girişimci insan kaynağı önemli bir avantaj, bu da Türkiye'de var. Coğrafi avantajı hep vardı ama son yaşananlara bakılırsa bunun önemi daha artmış gibi."
Türkiye'ye ilişkin sıkıntı alanları konusunda da tespitleri ortaktı: "Türkiye orta gelir tuzağından çıkmak zorunda. Bunun için geleneksel olmayan yöntemleri denemesi son derece doğal. Hastalıkların tedavisinde bile ilaçların bireye özel hazırlandığı günümüzde her ülkenin şartlarına göre özgünleştirdiği modelleri denemesi kadar doğal bir şey olamaz."
Başlıktaki soru ise Asya Kalkınma Bankası Danışmanı Donghyun Park'a ait. Park, bu soruyu sorabilecek en yetkin akademisyenlerden biri. Doçentlik unvanı bulunan Park'ın Güney Kore'nin (meşhur) kalkınma modeline yönelik araştırmalarının yanı sıra 21. Yüzyılda Kapitalizm ve Covid Sonrası Asya adlı iki kitabı bulunuyor. "Türkiye için orta gelir tuzağına takılıp kalan Brezilya mı yoksa üst gelir seviyesine ulaşan Güney Kore mi olmak istediği çok çok önemli bir soru. Bana kalırsa Türkiye, Brezilya'dansa Güney Kore'ye daha yakın. Çünkü gelir seviyesini artırmada sanayi üretimi ve inovasyon önemli ama bir de altyapı yatırımları var. İşte Türkiye burada avantajlı. Büyük yatırımlarını gerçekleştirdi. Örneğin İstanbul Havalimanı'nın THY'nin büyümesinde çok büyük bir katkısı var."